İnsan Hayatı Boyunca Yaptığı Tercihleri Neye Göre Yapar?
Seçebilme Özgürlüğü İnsanın Baskı Altında Olmadığının Apaçık Göstergesidir
İnsan Yaptığı Tüm Seçimlerinden Mesuldür!
İnsan hayatı boyunca sürekli tercihler yapar. Okul, iş, arkadaşlar, giydiği kıyafetler, kıyafetin yanında kullanacağı aksesuarlar, makyaj tarzı, oje rengi, yediği yemekler, içecekler, saç modeli… Peki insan tüm bu tercihleri neye göre yapar? Başkasının zorlamasına göre mi? Elbette hayır. Kendi iradesine göre yapar ki, kişinin tüm bunları iradesi ile seçmesi de en doğal hakkıdır.
Kumandanızın pilinin bittiğini ve markete pil almaya gittiğinizi varsayalım. O da ne! Pillerin olduğu rafa bir bakıyorsunuz, aynı marka ve özelliklere sahip yüz tane pil yan yana. Peki siz onca pil arasından nasıl seçim yapacaksınız? Bu çok zorlu bir karar olsa gerek diye satırlarıma devam ederken aklınızdan “Ya ne diyor bu adam! Raftan pil almanın neresi zor… Hem piller aynı olsa ne olacak? İhtiyacım olan kadar alır çıkarım.” cümlelerinin geçtiğini biliyorum, çok haklısınız. İnsan aynı özellikte birçok pilden ihtiyacı kadarını alıp kumandasına takabilir ve televizyon keyfine kaldığı yerden devam edebilir. Peki tam pilleri kumandanıza takıp televizyonu açtığınız esnada kapı çalsa ve arkadaşınız size çay içmeye gelse. Siz de çay doldurmak için dolabın kapağını açsanız ve aman Allah’ım, yine aynı manzara! Birbiriyle birebir aynı bir sürü çay bardağı yan yana. Peki şimdi ne yapacaksınız? Şimdi de aynı kolaylıkla bardaklar arasında seçim yapabilecek misiniz?
Şimdi de “Yahu ne demek ne yapacaksın? Tabi ki dolaptan iki bardak alıp çayları dolduracağım. Sonra da arkadaşımla karşılıklı oturup afiyetle içeceğiz. Ben anlamadım ki aynı özellikte bir sürü eşya yan yana olunca ne oluyor? Seçim hakkımı elimden mi alıyorlar sanki?” diye düşündüğünüzün farkındayım ama size bir hakikati anlatmaya çalışıyorum.
“Tercih, bila müreccih muhal değildir aksine caiz ve vakidir!” Yani insan özellikleri birebir aynı olan iki şeyden birisini tercih edebilir. Bunun çeşitli örneklerini her an herkes hayatında görebilir ve buna şahitlik edebilir.
Mesela annenize sürpriz yapıp onu mutlu etmek için kuyumcuya yüzük almaya gittiğinizi düşünelim. Kuyumcudan elindeki yüzük çeşitlerini çıkarmasını isteseniz ve çıkardığı yüzüklerin içerisinden işlemeli gümüş bir yüzük beğenseniz. Kuyumcuya tam “Rica etsem bu yüzüğü hediye paketine koyabilir misiniz?” diyeceğiniz esnada kuyumcu size “Efendim birbirinden güzel altın modellerimiz dururken neden gümüşü aldınız? Gelin size altın yüzüklerden birini verelim.” dese. Siz de kuyumcuya annenizin altını değil gümüşü daha çok sevdiğini söyleseniz ama kuyumcu ısrarına devam ederek “Aman efendim, hiç öyle şey olur mu? Altın dururken gümüş tercih edilir mi? Biliyorsunuz ki altın gümüşten hem kalite olarak hem de fiyat olarak daha üstündür. Siz annenize altın alın altın!” dese ne tepki verirdiniz? En yumuşatılmış haliyle “Benim tercihlerim sizi ne alakadar eder beyefendi? İstediği kadar altın gümüşten üstün olsun. Tercih etmiyorum. Lütfen gümüş yüzüğü paketler misiniz yoksa onu da almayacağım.” derdiniz sanırım.
Kuyumcudan çıktıktan sonra annenizin akşam yemeği için istediği tavuğu almaya kasaba girseniz ve bir kilo tavuk eti istediğinizi söyleseniz. Kasap da size “Kardeşim tavuk etini ne yapacaksın? Daha üstünü dana eti var ondan vereyim.” dese. Aklınızda şöyle bir soru oluşur değil mi: “Bu insanlar çıldırmış olmalı. Bir şey diğerinden üstün diye ben illa üstün olanı almak zorunda mıyım?” Ben cevap vereyim. Kesinlikle değilsiniz. Çünkü seçme iradesi sizin elinizde. Eğer siz et tavuktan yahut altın gümüşten daha üstün diye sürekli üstün olanı seçmek zorunda olsaydınız o zaman sizin irade sahibi olduğunuzdan bahsedemezdik. Hâlbuki günlük hayatımızda istediğimizi, istediğimiz miktarda tercih ediyoruz ve kimse de buna müdahale etmiyor. Çünkü irade tamamen bize ait, neyi istersek onu seçmekte sonuna kadar özgürüz.
Bu iki misalden anlıyoruz ki insan iradesini kullanabildiği yerlerde, aralarında bir fark olmayan iki şeyden birini de seçebilir; aralarında üstünlük özelliği olmasına rağmen üstün olmayan şeyi de seçebilir ve bu gayet doğaldır. İşte, bu seçebilme özgürlüğü insanın baskı altında olmadığının apaçık göstergesidir. İnsan dönerciye gidip et döner dururken tavuk döneri tercih edebilir. Neden, daha çok sevdiği için mi? Hayır tercih hakkı olduğu için. Hangi sebebe dayanırsa dayansın, kişinin tercih hakkının olması, mecburi seçimlere gidip işin ilerisinde ”Ben mi seçtim sanki bunu?” gibi sorular sormasını engeller. Eğer insan sadece üstün olanı seçmek zorunda olsaydı, nerede kalacaktı seçim hakkı? Nerede kalacaktı seçimlerinden doğan mükâfat veya ceza?
Bugün hala tavuk döneri et dönere, gümüşü altına, Tofaş’ı lamborghini’ye tercih eden insanlar varsa, demek ki insan gerçekten seçimlerinde özgürdür ve o insanın seçme iradesindeki temel faktör, seçtiğinin üstün niteliklere sahip olması değildir. Seçim yapmadaki özgürlüğümüzü yeteri kadar anladığımıza göre şimdi gelelim bu seçim özgürlüğünün imanımızla olan ilişkisine.
İman küfürden, hayır şerden, iyilik kötülükten, ahiret dünyadan her zaman üstündür. Peki insan üstün olanı, üstün olmayana tercih etmek zorunda mıdır? Elbette değildir. Yukarıda bunun örneklerini çokça verdik. Diler tercih eder, diler tercih etmez. Çünkü irade insana aittir ve insan bu iradesinde sonuna kadar özgürdür. Eğer insanın iradesinde bir zorlama durumu söz konusu olsaydı ve insan daima üstün olanı tercih etmek zorunda kalsaydı, bizim sokaklarda kokain içen gençleri, her gün haberlerde birbirini öldüren insanları görmememiz gerekirdi. Çünkü bu zorlama sonucunda herkes imanı, hayrı, iyiliği, ahireti tercih ederdi.
Hâlbuki en başta kendimize sonra da yakın çevremize baktığımızda durumun hiç de böyle olmadığını rahatlıkla görebiliriz. O halde madem insanın bir şeyi seçebilme iradesinde bir zorlama yok ve madem insan her amelini kendi özgür iradesi ile seçiyor; o vakit insan tüm seçimlerinden mesuldür. Bu seçimlerin sonucunda elmaslar kömürlerden ayrılır, yani Hz.Ebû Bekir (r.a.) gibi elmas ruhlularla Ebucehil gibi kömür ruhlular birbirinden ayrılır ki, Allah’ın adaleti ortaya çıksın.
Yazar : Mehmet Yıldız