İnşikak-ı Kamer – Ay’ın Yarılması Hadisesi Gerçek mi? 

HomeMakalelerİmanİnşikak-ı Kamer – Ay’ın Yarılması Hadisesi Gerçek mi? 

İnşikak-ı Kamer – Ay’ın Yarılması Hadisesi Gerçek mi? 

İnşikak-ı Kamer – Ay’ın Yarılması Hadisesi Gerçek mi? 

 Ay’ın yarılma mucizesi Efendimiz’e(s.a.v.) peygamberlik geldikten sekiz sene sonra gerçekleşti. Bir gün Kureyşliler toplandılar ve Allah Resulü’nden(s.a.v.) peygamberliğini ispatlayacak bir delil istemeye karar verdiler. Efendimiz(s.a.v.) sahabelerle sohbet ederken müşrikler yanlarına gelip, onu mucize göstermesi konusunda ısrarla zorladılar. En son Resulullah(s.a.v.) bir celalle yerinde doğruldu ve elini Ay’a doğru kaldırdı. Allah Resulü’nün(s.a.v.) elinin işareti ile yaratıldığı günden beri vazifesinden şaşmayan Ay bir anda ikiye ayrıldı.  Bu hadise insanların bir şeyleri zor gördüğü gece vakti, çoğunluğun uykuda olduğu gaflet anında, ani olarak birden, sislerin ve bulutların olmasıyla görülmenin daha kısıtlı olduğu bir zamanda meydana geldi. Tabi o zaman medeniyet gelişmediğinden, haberleşme imkânı şimdiki gibi değil. Mesela bugün Van’da bir deprem olsa hemen altyazı geçer ve herkes haberdar olur ama o dönemde böyle bir imkân olmadığından, bu hadisenin bütün alemde görülüp umum tarihlere geçmesi elbette mümkün değil. Ayrıca o zamandaki kafirlerin inatları tarihçe çok bilindik bir şey. Ve o kafirler böyle bir olayın gerçekleştiğini yalanlamıyorlar. Eğer böyle bir olay hiç yaşanmasaydı hem yalanlarlardı hem de Efendimiz’in(s.a.v.) peygamberlik davasına hücum ederlerdi. Çünkü o dönemin kafirleri, müşrikleri putlardan para kazanıyorlar, putlarla insanları istedikleri gibi etkiliyorlar ama Efendimiz(s.a.v.) çıkıyor: “Sizin inandığınız putlar bir ilah görevinde olamaz. Allah’tan başka ikinci bir icraat eli kâinata karışamaz. La İlahe İllallah.” diyor ve hepsinin putlardan kazandığı parayı kesip onları ekmeğinden ediyor.  Böyle bir durumda onlar en ufak bir açık görseler hemen peygamberliğe saldırırlar ve onu yalanlarlar ama bunu yapamıyorlar. O hadiseyi gören küffar: “Bize sihir yaptı.” diyor. Yani böyle bir hadise gerçekleşmiş, onlar bunu görmüş ve “sihirdir” diyorlar. Hatta: “Eğer bize gösterdiği sihri diğer taraftan gelen kervanlar ve kafileler görmüşlerse gerçektir.” diyorlar. Sabah Yemen’den ve başka taraftan gelen kafilelerin: “Evet biz böyle bir hadiseyi gece vakti gelirken gördük.” demesi üzerine Resulullah’ın(s.a.v.) Ay’ı ikiye yardığı böylece tasdikleniyor. Bunu duyan küffar bu sefer de Efendimiz(s.a.v.) hakkında: “Ebu Talib’in yetimi semaya da tesir etti.” diyerek inatlarını sürdürüyor.  “Vakit yaklaştı ve Ay yarıldı. Onlar bir mucize görseler, hemen yüz çevirip ‘bu öteden beri bilinen bir sihir!’ derler. Hep yalan saydılar ve kişisel arzularına uydular, oysa her iş yerli yerindedir.” (Kamer, 54/1-3) Çok büyük bir alim olan Sad-ı Taftazani, diyor ki: “Ay’ın ikiye yarılması mütevatirdir.” Mütevatir, hadis ilminin en derin olaylarından biridir ve sağlam kaynak demektir. Mesela siz bir olayı Ali’den duysanız, aynı olayı; Veli’den, Fatih’ten, Ömer’den, Akif’ten, Muhammed’den, Osman’dan duysanız ve bu haber her birinden ince bir iple gelse bu ipler birleşse kopmaz bir halat olur. Tek kişiden gelen küçük ip belki kopar ama çokluktan gelen bu halat kopmaz. İşte buna mütevatir denir. Günümüzde şüpheye düşenler diyorlar: “O hadiseye nasıl inanıyorsunuz?” Çünkü aynı hadisi bir sahabe naklediyor sonra bir tane, bir tane, bir tane ve bir tane daha…  Aynı hadisi bin tane sahabe naklediyor ve bu sahabeler birbirlerinden habersizler. Ayrıca bu hadisleri alan raviler, o kadar itinalı davranıyorlar ki mesela birisi birinden bir hadisi almak için gidiyor. Bakıyor ki hadisi alacağı kişi boş külahla at çekiyor. “Atı boş külahla kandıran kişi beni de kandırır, ondan hadis alamam.” diyor ve geri dönüyor.  Mütevatir ilim çok derin bir ilimdir ve bu hadisleri toplayanlar hadisleri almak için şehir şehir gezip yüzlerce kişiden aynı şeyi duymuşlardır. Yani hadisleri tabakadan tabakaya öyle bir cemaat-i kesire nakletmiştir ki yalanda birleşmelerinin imkânı yoktur. Bizler Yakutistan’ı görmedik ama varlığına inanıyoruz. Çünkü görmediğimiz bir Yakutistan, yüzlerce kulaktan gele gele, artık kafamızda: “Ya böyle bir yer mutlaka vardır.” düşüncesini doğuruyor. İşte mütevatir ilim de aynı böyle bir şey. Zaten şu da var ki, aynı mucizeyi bütün insanlara göstermek ya da zorlamak derecesinde bir açıklıkla göstermek imtihan sırrını ortadan kaldırır. Çünkü akla kapı açıp, iradeyi elinden almamak İslâmiyet’in bir metodolojisidir.  Allah(c.c.) bize hakikat yolu budur der ama iradeyi elimizden almaz. Mesela sen beş şıklı bir sınava girsen ve bir baksan beş şıkkın hepsi birbiriyle aynı. Bu sınav olur mu? Olmaz. İşte Cenab-ı Allah(c.c.) da yıldızlarla gökyüzüne: “Allah var ve birdir.” yazsa herkes iman eder ve bu imtihan olmaz. Peki sen girdiğin sınavlarda: “Hocam beş şıkkın içinde dört tane yanlış şık var. Sen benimle dalga mı geçiyorsun?” diyebilir misin? Diyemezsin çünkü bu imtihanın gereğidir. Yanlış şıkların orada olması zorunludur.  İşte Allah(c.c.) bizlere girdiğimiz sınavlarda akla kapı açmıştır ama irademizi elimizden almamıştır. Eğer alsaydı imtihan olmazdı.  Cenab-ı Allah(c.c.), her yanlışımızda, anında canımızı alsa, musibet gönderse, ceza verse ortada imtihan diye bir şey kalmaz. Çünkü herkes iman eder. Düşünsene tam harama bakacaksın gözlerin kör oluyor. Tam haram lokma yiyeceksin boğazın düğümleniyor nefes alamıyorsun. Eğer böyle olsaydı imtihanın sırrı ortadan kalkardı ve iman etmeyen kimse kalmazdı. Hem zaten Allah(c.c.), Ay’ın iki yarılmasını, felsefecilerin heveslerine göre bütün aleme göstermek için bir iki saat öyle bıraksa bu sefer de: “İşte bu bir doğa olayıdır.” diyeceklerdi. Bu hal aklı zorlayacak, aklın ihtiyarını elinden alacak, o zaman da imtihan olmayacaktı. Böylece herkes Efendimiz’in(s.a.v.) peygamberliğini tasdik edecekti, ebu Cehiller gibi kömür ruhlularla, Ebubekirler gibi elmas ruhlular birbirinden ayrılamayacak ve sırr-ı teklif zayi olacaktı.  Başka bir durum daha var ki bu hadise vuku bulurken İngiltere cehalet sisiyle çevrilmiş, İspanya’da güneş yeni batmış, Amerika’da, Çin ve Japonya’da gündüzmüş ama Ay gece yarılmış. O zaman Ay’ın ikiye yarılması onlar tarafından elbette ki görülmeyecek. Ama akılsız, itiraz edenler diyor ki; “İngiltere, Çin, Japon, Amerika tarihleri bundan bahsetmiyor, öyle ise gerçek olmamıştır.” 

Yazar : Mehmet Yıldız

EN ÇOK OKUNANLAR

SON EKLENENLER

BENZER MAKALELER