EFENDİMİZ (s.a.v.) TEBÜK SEFERİNDE NEDEN AÇIKTAN İNFAK İSTEMİŞTİR?
EFENDİMİZ (s.a.v.) TEBÜK SEFERİNDE NEDEN MÜNAFIKLARDAN İNFAK İSTEMİŞTİR?
HZ. ÖMER(r.a.) İLE HZ. EBÛ BEKİR’İN (r.a.) HAYIRDA YARIŞMASI
Hicretin dokuzuncu yılı Medine’de kıtlık olur ve tam o zamanda otuz bin kişilik ordunun Tebük’e sefere çıkması planlanır. Müslümanlar o güne kadar ellerinde avuçlarında ne varsa Allah için infak ederler ama Efendimiz(s.a.v.) yine de: “Bu zorluk ordusunu kim kuşatacak, kim doyuracak?” diye açıktan infak ister. Çünkü Allah Resûlü(s.a.v.) bu sefer istediği infakı Müslümanlardan değil münafıklardan ister. Zira “infak” ile “nifak” birbirine zıt iki kelimedir. Birinin kalbinde nifak varsa o kişi infak edemez. Birisi infak ederse de kalbindeki bütün nifak alametleri yok olur, gider. Onun için Efendimiz(s.a.v.) de münafıklardan infak alarak yüreklerindeki nifak hastalığını tedavi etmek ister ama münafıklar bu infak çağrısında bile Müslümanlarla dalga geçmeye devam ederler.
Az verenlerle: “Allah’ın senin verdiğin ufacık şeylere ihtiyacı mı var?” diye; çok verenlerle de: “Gösteriş yapıyor.” diye alay ederler. Münafıklar böyledir, her meseleye yılan dillerini mutlaka bulaştırırlar. Zaten münafıklık alametini taşımak da böyle olmayı gerektirir.
Efendimiz(s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurur: “Ara bozuculuk yapan, iyiliği başa kakan ve cimri olan cennete giremez.” Allah Resûlü(s.a.v.) cennetin ancak cömertlerin yurdu olduğunu bildirir ve böylece infakın önemi açığa çıkar.
Efendimiz(s.a.v.) açıktan infak isteyince sahâbeler hayırda yarışa girerler ve bu davette Hz. Ömer(r.a.) bu kez Ebû Bekir’i(r.a.) geçeceğim diye sevinir. Neyi varsa yarısını getirir ve Efendimiz’in(s.a.v.) huzuruna çıkar: “Ya Resûlullah(s.a.v.)! Bu benim malımın yarısıdır.”
Efendimiz(s.a.v.): “Eve ne bıraktın ey Ömer” deyince de: “Eve de malımın diğer yarısını bıraktım.” der. Ardından Hz. Ebû Bekir(r.a.) gelir ve elinde avucunda ne varsa Allah Resûlü’nün(s.a.v.) önüne bırakır. Allah Resûlü(s.a.v.) aynı soruyu ona da sorar: “Eve ne bıraktın ya Ebû Bekir?” Ebû Bekir Sıddık(r.a.): “Ben eve Allah ve Resûlü’nü(s.a.v.) bıraktım ya Resûlallah(s.a.v.)!” diye cevap verir. Bunu duyan Hz. Ömer(r.a.) ise: “Yine hayırda yarışılamaz bir iş yaptın Ya Ebû Bekir! Biliyorum ki sen hayırda geçilemezsin.” der.
Hatta Hz. Ebû Bekir(r.a.) sahibi olduğu her şeyi o kadar verir ki o ve hanımı için ellerinde yalnızca bir elbise kalır. Onunla zaman zaman dışarı çıkıp alışveriş yapabilirler ya da ticarî işlerini yürütebilirler. Bu sebepten ötürü Hz. Ebû Bekir(r.a.) ibadet için camiye gidemez.
Bir sabah namazı vakti Efendimiz(s.a.v.) namaza çağırmak üzere Hz. Ebû Bekir’e(r.a.) birisini gönderir. Ama tek kıyafeti hanımı giyindiğinden Hz. Ebû Bekir(r.a.), gelen kişi üzerinde uygun bir şey olmadığını görmesin diye gizlenir.
Efendimiz’i(s.a.v.) bizzat kendisini namaza çağırdığını öğrendiğinde gitmekten başka çaresinin olmadığını düşünür. Biraz yaprak toplar ve onları kendisini örtecek bir giysi halinde örer. Efendimiz(s.a.v.) camide Hz. Ebû Bekir’i(r.a.) beklerken Hz. Cebrail’in(a.s.) tamamen yapraklardan örülmüş tuhaf bir giysi giymiş halde geldiğini görür.
Neden böyle tuhaf giyindiğini sorduğunda ise Hz. Cebrail(a.s.): “Allah(c.c) göklerdeki bütün meleklere Hz. Ebû Bekir’in şerefine böyle giyinmelerini emretti.” der ve sonra Allah Resûlü’ne(s.a.v.) bütün olanları anlatır. Efendimiz(s.a.v.) ise az sonra yanına gelen Hz. Ebû Bekir’i(r.a.) gördüğünde: “Rabbin senden memnun, sen Rabbinden memnun musun?” der ve Hz. Ebû Bekir(r.a.) bu güzel müjde karşısında sevincinden ağlamaya başlar.
Yazar : Mehmet Yıldız