İsmi Abdullah bin Osman’dır(r.a.). Asıl adı Abdülkâbe olup İslâm’dan sonra Resûlullah’ın(s.a.v.) ona Abdullah adını verdiği kaydedilir. Kendisi azaptan azad edilmiş mânâsında “atik”; dürüst, sadık, emin ve iffetli olduğundan dolayı da “sıddık” lâkabıyla anılmıştır. “Deve yavrusunun babası” manasına gelen Ebû Bekir(r.a.) künyesiyle ise meşhur olmuştur.
Babasının ismi Osman bin Âmir’dir ama biz onu daha çok ebû Kuhâfe künyesi ile tanımaktayız. Annesinin ismi ise Selmâ bint Sahr’dır ama biz onu da künyesi Ümmü’l-Hayr(r.a.) ile tanırız. Teymoğulları kabilesinden olan Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) nesebi Mürre b. Kâ’b’da Resûlullah’la(s.a.v.) birleşir.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) muazzam bir tüccardır, Mekke’nin sayılı zenginlerindendir. En önemli özelliklerinden birisi, Arap soy kütüğü yani nesep âlimi olmasıdır. Efendimiz(s.a.v.), Taif dönüşü Mina çadırlarını gezerken birilerine tebliğ yapmak amacıyla yanına Hz. Ebû Bekir(r.a.) ve Hz. Ali’yi(r.a.) almıştır. Hz. Ebû Bekir’i(r.a.) almasının bir hikmeti de: “Bu çadırdaki kimdir? Bunun kabilesi kimdir?” meselelerinin hepsine Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) hâkim olmasıdır. Kendisinin hafıza gücü inanılmazdır.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) var olduğu günden bu yana putlardan nefret etmiştir. Hiç şirk üzere bir hayat yaşamamıştır. O; ilk iman eden hür erkeklerin, raşit halifelerin, Aşere-i Mübeşşere’nin ilki, Câmiu’l Kur’an, es-Sıddîk, el-Atik lakaplarıyla bilinen büyük sahâbedir.
Kur’ân-ı Kerim’de hicret sırasında Resûlullah(s.a.v.) ile beraber olmasından dolayı: “…mağarada bulunan iki kişiden biri…” şeklinde ondan bahsedilmektedir.
Hz. Ebû Bekir(r.a.), toplamda dört evlilik yapmıştır. İlk evliliği Kuteyle bint Abduluzza ile olup, ondan hicretin nazlı gelini; “çift ya da iki kuşaklı” anlamına gelen Zâtü’n-nitâkayn lakaplı Hz. Esma(r.a.) ve hicret günlerinin küçük istihbaratçısı Abdullah(r.a.) dünyaya gelmiştir. Hz. Esma(r.a.); Efendimiz(s.a.v.) ile Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) Medine’ye hicreti sırasında onlar için taşıdığı azık torbası ve su tulumunun ağzını bağlarken belindeki kuşağı (nitâk) ikiye bölüp kullanmış, bundan son derece memnun olan Efendimiz(s.a.v.) ona: “Allah bu kuşağının karşılığında cennette sana iki kuşak versin.” diye dua etmiştir. Bunun üzerine Esma(r.a.), “Zâtü’n-nitâkayn (iki kuşaklı)” lakabını almıştır.
Abdullah(r.a.) ise Efendimiz(s.a.v.) ve Hz. Ebû Bekir(r.a.) hicret yolculuğunda üç gece Sevr mağarasında kaldıklarında onlara sürekli haber taşımıştır.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) ikinci evliliğini Ümmü Ruman bint Amr(r.a.) ile yapmış ve ondan da Abdurrahman(r.a.) ile Aişe(r.a.) validemiz dünyaya gelmiştir. Üçüncü evliliğini Hz. Cafer’in(r.a.) şehadetinden sonra onun hanımı, Esma bint Ümeys(r.a.) ile yapmış ve ondan da Ümmü Muhammed(r.a.) doğmuştur. Son evliliğini ise Ensar kardeşi Harice b. Zeyd’in(r.a.) kızı Habibe bint Harice(r.a.) ile yapmış ve ondan da Ümmü Gülsüm(r.a.) adında bir kızı olmuştur.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) ilk eşi Kuteyle bint Abdüluzza iman etmediğinden dolayı onu boşamıştır. Kızları ilk günden itibaren iman etmişler ama oğlu Abdurrahman(r.a.) ve Abdullah(r.a.), Hz. Ebû Bekir’i(r.a.) bu noktada epey sınamışlardır. Abdurrahman(r.a.) yirmi bir sene küfür yolunda yaşamış, namaz kılmamış, oruç tutmamış, içki içmiş ve sefahat üzere bir hayat sürmüştür. Hz. Ebû Bekir(r.a.) ise bir baba olarak yirmi bir sene boyunca onun için gözyaşı dökmüş ve Allah’a dua dua yakarmıştır.
Abdurrahman(r.a.) Bedir’de ve Uhud’da müşriklerin safında yer almış ama hicretin sekizinci yılı Mekke fethinden sonra dedesi Ebû Kuhâfe(r.a.) ile birlikte iman etmiştir. Abdurrahman(r.a.) yıllar sonra Müslüman olunca; “Baba, Bedir’de ben seni gördüm ama karşına çıkmadım.” demiş. Hz. Ebû Bekir(r.a.) ise: “Eğer ben seni görmüş olsaydım başını vururdum.” diye cevap vermiştir. Bu nasıl bir iman, nasıl bir teslimiyet ve nasıl bir bedeldir böyle?
Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) diğer oğlu Abdullah(r.a.) çocuk yaşta iman etmiştir ama Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) onu ibadet noktasında istediği yere getirmesi oldukça zaman almıştır. Abdullah’ın(r.a.) Allah için yapılan cihatlara ilgisi çok zayıftır. Bedir ve Uhud Harbi’nde yaşı küçüktür. Harplere ilgisi yoktur. Hendek Savaşı’nda da yaşı yirmi bir olmasına rağmen cihada yine ilgi duymamıştır.
Abdullah(r.a.) Medine döneminde Hz. Ömer’in(r.a.) amca kızı Atike bint Zeyd(r.a.) ile evlenmek ister. Hz. Ebû Bekir(r.a.) Abdullah’ın(r.a.) huyunu bildiği için: “Bunu da yaparsan evden hiç çıkmazsın.” diye oğlunun bu evliliği yapmasını başta istemez. Evlilik gerçekleşir ve nihayetinde durum aynen Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) dediği gibi olur. Oğlu Abdullah(r.a.) Atike(r.a.) ile evlenince cemaat namazlarını da kaçırmaya başlar. Zaman geçip bir gün Cuma namazını da kaçırınca Hz. Ebû Bekir(r.a.) Abdullah’ı(r.a.) Atike’den(r.a.) boşatır ama Abdullah(r.a.) Atike’den(r.a.) vazgeçemez; evde şiirler okumaya başlar. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir(r.a.): “Eğer Atike(r.a.) ile tekrar evlenmek istiyorsan iki şartım var. Birincisi, bir daha cemaat namazlarını aksatmayacaksın. İkincisi, bundan sonra cihatlara gideceksin.” der. Abdullah(r.a.) şartları kabul eder ve Mekke Fethi’ne, Huneyn Gazvesi’ne, Taif Kuşatması’na katılır. Taif’te boğazından bir okla yaralanır ve Medine’ye getirildiğinde şehit olur.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) hilafetinin son dönemlerinde Taif’ten gelen heyetleri karşılarken, karşısında oturan kabilelere oğlunu şehit eden oku gösterip: “Bu okun ustası kimdir?” diye sorar. Orada oklar hususidir ve her ustanın kendine has bir hüneri vardır. İçlerinden Sad ibni Ubeyd(r.a.) isimli ok yapıcısı: “Okun ustası benim. Taif Kuşatması’nda bu oklardan size atmıştık ama kime saplandığını bilmiyorum.” deyince Hz. Ebû Bekir(r.a.): “Bu ok benim oğlum Abdullah’ı(r.a.) şehit etti. Allah’a hamdolsun ki Allah bu ok ile oğluma şehadet nasip etti. Allah’a hamdolsun ki sen oğlumu öldürdün. Ya o gün o seni öldürseydi? Sen şirk üzere Rabb’ine gidecektin. Allah’a hamdolsun ki sen oğlumu öldürdün ama Allah seni diriltti ve sen Müslüman oldun.” der. Bunlar oğlu şehit olmuş bir babanın sözleridir.
Yazar : Mehmet Yıldız
Hz. Ebû Bekir (r.a.) kimdir?
İsmi Abdullah bin Osman’dır(r.a.). Asıl adı Abdülkâbe olup İslâm’dan sonra Resûlullah’ın(s.a.v.) ona Abdullah adını verdiği kaydedilir. Kendisi azaptan azad edilmiş mânâsında “atik”; dürüst, sadık, emin ve iffetli olduğundan dolayı da “sıddık” lâkabıyla anılmıştır. “Deve yavrusunun babası” manasına gelen Ebû Bekir(r.a.) künyesiyle ise meşhur olmuştur.
Babasının ismi Osman bin Âmir’dir ama biz onu daha çok ebû Kuhâfe künyesi ile tanımaktayız. Annesinin ismi ise Selmâ bint Sahr’dır ama biz onu da künyesi Ümmü’l-Hayr(r.a.) ile tanırız. Teymoğulları kabilesinden olan Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) nesebi Mürre b. Kâ’b’da Resûlullah’la(s.a.v.) birleşir.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) muazzam bir tüccardır, Mekke’nin sayılı zenginlerindendir. En önemli özelliklerinden birisi, Arap soy kütüğü yani nesep âlimi olmasıdır. Efendimiz(s.a.v.), Taif dönüşü Mina çadırlarını gezerken birilerine tebliğ yapmak amacıyla yanına Hz. Ebû Bekir(r.a.) ve Hz. Ali’yi(r.a.) almıştır. Hz. Ebû Bekir’i(r.a.) almasının bir hikmeti de: “Bu çadırdaki kimdir? Bunun kabilesi kimdir?” meselelerinin hepsine Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) hâkim olmasıdır. Kendisinin hafıza gücü inanılmazdır.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) var olduğu günden bu yana putlardan nefret etmiştir. Hiç şirk üzere bir hayat yaşamamıştır. O; ilk iman eden hür erkeklerin, raşit halifelerin, Aşere-i Mübeşşere’nin ilki, Câmiu’l Kur’an, es-Sıddîk, el-Atik lakaplarıyla bilinen büyük sahâbedir.
Kur’ân-ı Kerim’de hicret sırasında Resûlullah(s.a.v.) ile beraber olmasından dolayı: “…mağarada bulunan iki kişiden biri…” şeklinde ondan bahsedilmektedir.
Hz. Ebû Bekir(r.a.), toplamda dört evlilik yapmıştır. İlk evliliği Kuteyle bint Abduluzza ile olup, ondan hicretin nazlı gelini; “çift ya da iki kuşaklı” anlamına gelen Zâtü’n-nitâkayn lakaplı Hz. Esma(r.a.) ve hicret günlerinin küçük istihbaratçısı Abdullah(r.a.) dünyaya gelmiştir. Hz. Esma(r.a.); Efendimiz(s.a.v.) ile Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) Medine’ye hicreti sırasında onlar için taşıdığı azık torbası ve su tulumunun ağzını bağlarken belindeki kuşağı (nitâk) ikiye bölüp kullanmış, bundan son derece memnun olan Efendimiz(s.a.v.) ona: “Allah bu kuşağının karşılığında cennette sana iki kuşak versin.” diye dua etmiştir. Bunun üzerine Esma(r.a.), “Zâtü’n-nitâkayn (iki kuşaklı)” lakabını almıştır.
Abdullah(r.a.) ise Efendimiz(s.a.v.) ve Hz. Ebû Bekir(r.a.) hicret yolculuğunda üç gece Sevr mağarasında kaldıklarında onlara sürekli haber taşımıştır.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) ikinci evliliğini Ümmü Ruman bint Amr(r.a.) ile yapmış ve ondan da Abdurrahman(r.a.) ile Aişe(r.a.) validemiz dünyaya gelmiştir. Üçüncü evliliğini Hz. Cafer’in(r.a.) şehadetinden sonra onun hanımı, Esma bint Ümeys(r.a.) ile yapmış ve ondan da Ümmü Muhammed(r.a.) doğmuştur. Son evliliğini ise Ensar kardeşi Harice b. Zeyd’in(r.a.) kızı Habibe bint Harice(r.a.) ile yapmış ve ondan da Ümmü Gülsüm(r.a.) adında bir kızı olmuştur.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) ilk eşi Kuteyle bint Abdüluzza iman etmediğinden dolayı onu boşamıştır. Kızları ilk günden itibaren iman etmişler ama oğlu Abdurrahman(r.a.) ve Abdullah(r.a.), Hz. Ebû Bekir’i(r.a.) bu noktada epey sınamışlardır. Abdurrahman(r.a.) yirmi bir sene küfür yolunda yaşamış, namaz kılmamış, oruç tutmamış, içki içmiş ve sefahat üzere bir hayat sürmüştür. Hz. Ebû Bekir(r.a.) ise bir baba olarak yirmi bir sene boyunca onun için gözyaşı dökmüş ve Allah’a dua dua yakarmıştır.
Abdurrahman(r.a.) Bedir’de ve Uhud’da müşriklerin safında yer almış ama hicretin sekizinci yılı Mekke fethinden sonra dedesi Ebû Kuhâfe(r.a.) ile birlikte iman etmiştir. Abdurrahman(r.a.) yıllar sonra Müslüman olunca; “Baba, Bedir’de ben seni gördüm ama karşına çıkmadım.” demiş. Hz. Ebû Bekir(r.a.) ise: “Eğer ben seni görmüş olsaydım başını vururdum.” diye cevap vermiştir. Bu nasıl bir iman, nasıl bir teslimiyet ve nasıl bir bedeldir böyle?
Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) diğer oğlu Abdullah(r.a.) çocuk yaşta iman etmiştir ama Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) onu ibadet noktasında istediği yere getirmesi oldukça zaman almıştır. Abdullah’ın(r.a.) Allah için yapılan cihatlara ilgisi çok zayıftır. Bedir ve Uhud Harbi’nde yaşı küçüktür. Harplere ilgisi yoktur. Hendek Savaşı’nda da yaşı yirmi bir olmasına rağmen cihada yine ilgi duymamıştır.
Abdullah(r.a.) Medine döneminde Hz. Ömer’in(r.a.) amca kızı Atike bint Zeyd(r.a.) ile evlenmek ister. Hz. Ebû Bekir(r.a.) Abdullah’ın(r.a.) huyunu bildiği için: “Bunu da yaparsan evden hiç çıkmazsın.” diye oğlunun bu evliliği yapmasını başta istemez. Evlilik gerçekleşir ve nihayetinde durum aynen Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) dediği gibi olur. Oğlu Abdullah(r.a.) Atike(r.a.) ile evlenince cemaat namazlarını da kaçırmaya başlar. Zaman geçip bir gün Cuma namazını da kaçırınca Hz. Ebû Bekir(r.a.) Abdullah’ı(r.a.) Atike’den(r.a.) boşatır ama Abdullah(r.a.) Atike’den(r.a.) vazgeçemez; evde şiirler okumaya başlar. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir(r.a.): “Eğer Atike(r.a.) ile tekrar evlenmek istiyorsan iki şartım var. Birincisi, bir daha cemaat namazlarını aksatmayacaksın. İkincisi, bundan sonra cihatlara gideceksin.” der. Abdullah(r.a.) şartları kabul eder ve Mekke Fethi’ne, Huneyn Gazvesi’ne, Taif Kuşatması’na katılır. Taif’te boğazından bir okla yaralanır ve Medine’ye getirildiğinde şehit olur.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) hilafetinin son dönemlerinde Taif’ten gelen heyetleri karşılarken, karşısında oturan kabilelere oğlunu şehit eden oku gösterip: “Bu okun ustası kimdir?” diye sorar. Orada oklar hususidir ve her ustanın kendine has bir hüneri vardır. İçlerinden Sad ibni Ubeyd(r.a.) isimli ok yapıcısı: “Okun ustası benim. Taif Kuşatması’nda bu oklardan size atmıştık ama kime saplandığını bilmiyorum.” deyince Hz. Ebû Bekir(r.a.): “Bu ok benim oğlum Abdullah’ı(r.a.) şehit etti. Allah’a hamdolsun ki Allah bu ok ile oğluma şehadet nasip etti. Allah’a hamdolsun ki sen oğlumu öldürdün. Ya o gün o seni öldürseydi? Sen şirk üzere Rabb’ine gidecektin. Allah’a hamdolsun ki sen oğlumu öldürdün ama Allah seni diriltti ve sen Müslüman oldun.” der. Bunlar oğlu şehit olmuş bir babanın sözleridir.
Yazar : Mehmet Yıldız