Hz. Osman (r.a.) nasıl şehit edildi?

HomeMakalelerSahabelerHz. Osman (r.a.) nasıl şehit edildi?

Hz. Osman (r.a.) nasıl şehit edildi?

HZ. OSMAN’I KİM ŞEHİT ETTİ? KUR’AN BAŞINDA ŞEHİT OLAN SAHABE HZ. OSMAN

Valilerden dolayı toplumda şikâyetler ciddi manâda artarken Hz. Osman(r.a.) iki tarafa da mektupla sabrı tavsiye eden ve insanları Allah’ın çizgisine çağıran nâsihatlerde bulunur. Ama valilerini azletmez. Valiler görevden alınmadığından, âsiler İslâm coğrafyasının her tarafına infial uyandırıcı mektuplar göndermeye başlarlar. Bunun üzerine Hz. Osman(r.a.) problemli olan dört bölgeye “Gidip bakın, olaylar doğru mu?” diye adamlarını görevlendirir. Kûfe’ye Muhammed b. Mesleme’yi(r.a.), Şam’a Abdullah b. Ömer’i (r.a), Basra’ya Üsâme b. Zeyd’i(r.a) ve Mısır’a Ammâr b. Yâsir’i(r.a.) gönderir. Vazifeli sahâbilerden Ammâr b. Yâsir(r.a.) hariç hepsi halkın sorunlarına bakıp geri dönerler.

Bir süre sonra Mısır’daki muhalif hareket güçlenip fiiliyâta dönmeye başlar. İnfial uyandıran hareketin başında ise Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) oğlu Muhammed bulunmaktadır. İşte Hz. Osman’ın (r.a) isteği ile oraya giden Ammâr b. Yasîr(r.a.) de bu muhalif harekete katılır. Ammâr(r.a.) geri dönmeyince Halife Osman(r.a.) bu sefer durumu öğrenmesi için Mısır’a Ebû Hüreyre’yi(r.a.) gönderir. Dönen valiler olayları Hz. Osman’a(r.a.) “Bir avuç fitneci…” diye anlatırken o esnada Hz. Ali ra) de onları dinler ve kendi fikrini sunar: “Ey Osman(r.a.)! Sen herkesin derdini dinle, yapıcı davran, sorunları çöz, toplumda sükûneti sağla.” diye tavsiyede bulunur.

Hz. Osman (r.a): “Ey Ali(r.a.), ben de böyle niyetliyim.” der ve niyet ettiği gibi de davranır. Bu davranış işleri biraz yumuşatsa da fitneyi yayan temel başlar bu işin peşini bir türlü bırakmaz. Âsiler onlara gelen haberle önce Kûfe’ye dönen Vali Sa’d b. Âs’ı(r.a.) kabul etmezler. Yerine Ebû Mûsâ el Eş’arî’yi(r.a.) isterler. İstekleri kabul edilir. Daha sonra Mısır valisinin durumu zor bir hal alınca altı yüz kişilik bir heyet Medine’ye gelir. Bu olayların körüklenmesine sebep olan ve Mısır’daki heyeti Medine’ye gönderen baş aktör ise aslen Yemen’in San’a kentinden olan Abdullah ibni Sebe’dir. Dönenler halifenin bile değişmesini isterler. Hatta Basralılar Hz.Talha(r.a.)’yı; Kûfeliler Hz. Zübeyr’i(r.a.); Mısırlılar ise İbni Sebe’nin telkinleri ile Hz. Ali’yi(r.a.) halife isteyip onların her birine seçtikleri iki kişiyi gönderirler. Ama sahâbeler kendilerine gelen bu kişilere asla yardımcı olmazlar ve onları hemen geri gönderirler.

Mısır’dan Hz. Osman(r.a.) ile görüşmeye gelen heyet validen şikâyetlerini dile getirirler ve kendilerine Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) oğlu Muhammed’in (r.a.) vali olmasını isterler. Hz. Osman(r.a.) şikâyetlere yetişemeyince bir pusula yazar, altına mührünü vurarak “Alın bunu Mısır’daki valiye verin. O insin, yerine Muhammed vali olsun!” der ve onların gönlünü hoş eder. Grup geri dönerken bir yerde konaklar ve oradan bir atlının hızla geçtiğini görür. Atlının Mısır istikametine haberci olarak gittiğini anlayınca peşine düşüp yakalar. Habercinin üstünden Muhammed de dâhil heyetteki herkesin Mısır’a vardıklarında öldürülmesini emreden bir emir çıkar. Emrin altında da Hz. Osman’ın(r.a.) mührü vardır. Bunun üzerine heyet tekrar Medine’ye dönüp mektubu Hz. Osman’a(r.a.) gösterir. Hz. Osman(r.a.) mektuba bakar “Yazı benim değil ama mühür benim.” der. (Taberi, Tarih, 4, 333-335)

Bir müddet sonra yazının Hz. Osman’ın(r.a.) amcaoğlu Mervan’a ait olduğu anlaşılınca heyet Hz. Osman’dan(r.a.) Mervan’ı kendilerine vermesini ister. Hz. Osman(r.a.) ise teslim ederse Mervan’ı öldüreceklerini bildiği için onu vermez. Devreye Hz. Ali(r.a.), Hz. Talha(r.a.) ve Hz. Zübeyr(r.a.) girerek Hz. Osman(r.a.) ile uzun uzun konuşurlar. Ama o kararından dönmez. Sözleri fayda vermeyince bu sahâbeler de artık Hz. Osman’ın(r.a.) yanına çok fazla gitmezler. (Taberi, Tarih, 4, 348-350)

Hz. Ali(r.a.) o zorlu günleri bize “Eğer ben âsileri sustursam, o âsiler zaten Ali’nin adamları diye toplumda fitne dolaşıyor. Eve çekilip onlarla görüşmesem bu sefer de Ali umursamıyor, evde kalıp ses çıkarmıyor diye fitne çıkarıyorlar.” diye anlatır.

Mervan’ın heyete verilmemesi üzerine Mısır’dan, Basra’dan, Kûfe’den gruplar gelirler ve Medine’yi kuşatırlar. Medine’de çadırlar kuran, gücünü artıran, Hz. Osman’ı(r.a.) sürekli sıkboğaz eden bu grup gittikçe büyür.

Toplumda bir grup, eylem yaptığında o eylemin nereye varacağını kimse tayin edemez. Çünkü o eylemde insanlar normalde bir saat oturup dertlerini anlatıp dağılacakken eylem sekiz dokuz saate döndüğünde kimse eylemin sonunun nereye varacağını tahmin edemez. Onun için bu tarz eylemsel toplanmaların uzun sürmesi çok hikmetli değildir. Çünkü birisi gelip onları istediği noktaya sürükleyebilir. Medine’de kurulan çadırlarda da aynı durum meydana gelir. Sayısız çadır kurulmuştur ve çadırlarda sürekli Hz. Osman(r.a.) için biriken bir öfke söz konusudur. İnsanlar o çadırlarda günlerce birbirlerini dolduruşa getirip dururlar. Hz. Osman(r.a.) ise tüm bu yaşananlara rağmen naif yapısını korur ve “Ben Hâbil gibiyim!” diyerek yanındaki kölelere bile kılıç kuşandırmaz, tevekkül halinde yaşanacakları bekler. Bunu gören Hz. Ali(r.a.), oğlu İmam Hasan(r.a.) ve İmam Hüseyin’i(r.a.) Hz. Osman’ın(r.a.) kapısının önüne nöbetçi diker. Hz. Talha(r.a.) da oğlunu gönderir ve bu üç yiğit ön kapıda nöbet tutarak Hz. Osman’ı(r.a.) korumaya çalışırlar. Bir ara kapı önünde yaşanan tartışmalar kılıçların çekilmesine sebep olur ve İmam Hasan(r.a.) ile İmam Hüseyin(r.a.) bu arbedede Hz. Osman’ı(r.a.) korumak uğruna ciddi şekilde yaralanırlar. Muhasara tam kırk gün sürer. O dönem Medine’deki herkes fetihte olduğundan eli silah tutan pek fazla kimse yoktur. Hz. Osman(r.a.) çağırsa çağırdıkları, kapıdaki kalabalığın hepsini karınca gibi ezerlerdi ama o, fitne çıkmasını istemediğinden kimseyi çağırmadı. O esnada Ashâbdan birçoğu ise hacdaydı. Hatta Hz. Osman(r.a.) hac emiri olarak kendisi gitmesi gerekirken gitmeyerek o vazifeye de Abdullah b. Abbas’ı(r.a.) tayin etti.

Hz. Osman(r.a.) seksen iki yaşındayken Mısır’dan gelen âsiler evini kuşattılar. Bizzat kendisinin Müslümanlara aldığı Rûme Kuyusu’ndan ona bir bardak su bile vermediler. Zamanında binler deve infak edip Tebük Seferi’nde zorluk ordusunu doyurmasına rağmen bir parça ekmeği bile ona çok görüp vermedikleri için Hz. Osman(r.a.) günlerce oruç tutmak durumunda kaldı.

Günlerdir gülmeyen Hz. Osman(r.a.) çarşambayı perşembeye bağlayan gece yine Kur’an okurken uyuyakaldı ve bir müddet sonra gülerek uyandı. Hanımı Nâile(r.a.), bu gülüşün sebebini sorunca Hz. Osman(r.a.) anlatmaya başladı:

“Nâile rüyamda Efendim’i(s.a.v.) gördüm. Beni alıp koridorlardan geçirdiler, karşımda bir nur vardı. Baktım ki Resûlullah(s.a.v.). Yanında Ebû Bekir var, Ömer var ve diğer sahabeler var. Beni görünce

-‘Geldin mi ya Osman ?’ dedi.

-‘Geldim ya Resûlullah (s.a.v.)!’ dedim.

-‘Seni susuz mu bıraktılar?’ dedi.

-‘Evet ya Resûlullah (s.a.v.)!’ dedim.

-‘Seni aç mı bıraktılar?’ diye sordu.

-‘Evet ya Resûlullah (s.a.v.)!’ dedim.

-‘Seni engelliyorlar, camiye bile bırakmıyorlar değil mi?’ dedi.

-‘Evet ya Resûlullah (s.a.v.)!’ diyebildim.

Bunun üzerine Allah Resûlü(s.a.v.): ‘Peki, o zaman orucunu bozma. Akşam seni iftara bekliyoruz.’ dedi. Böyle bir olay yaşamışım. Ben gülmeyeyim de kim gülsün?”

Ön kapıda nöbet tutan İmam Hasan(r.a.) ve İmam Hüseyin’den(r.a.) dolayı oradan giremeyeceklerini anlayan âsiler, arkadan duvarı yıkarak halifenin evine girdiler. İçeri giren ilk on üç kişinin içerisinde Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) oğlu Muhammed de vardı. Muhammed, Hz. Osman’ın(r.a.) sakalından tutup “Neden böyle yapıyorsun?” deyince Hz. Osman(r.a.) “Ey Muhammed! Baban bu halini görse ne derdi?” dedi. Muhammed bu cümleyi duyunca çok üzüldü, hemen geri çıktı. Hatta giren âsileri de engellemeye çalıştı ama fitne bir kere uyandıktan sonra bu çaba nafileydi. İçeri girenlerden Mısırlı Kinâne b. Bişr elindeki bıçağı ümmetin halifesinin mübarek boğazına çaldı ve Kur’an’ın başında kanını akıtarak Hz. Osman’ı(r.a.) seksen iki yaşında şehit etti. (Belazuri, ensab’ul Eşraf, 6, 202-203) Âsiler onu şehit etmekle de kalmadı hem evini hem Beytülmâl’ı yağmaladılar. O esnada Hz. Osman’ı(r.a.) korumaya çalışan eşi Naile’nin de parmaklarını kestiler. Hatta âsiler onun cenazesinin birkaç gün defnedilmesine de izin vermediler. Bir gece yarısı birkaç kişi apar topar Hz. Osman’ın(r.a.) cenazesini Baki Kabristanı’nın yanına bir yere bıraktı ve ancak ondan sonra sahâbeler onu defnettiler. (Taberi, Tarih, 4, 283) Sonraki yıllarda Hz. Muaviye(r.a.), Baki Kabristanlığı’nı genişletince Hz. Osman’ın(r.a.) kabri de kabristanlığın içine girdi.

Eğer Hz. Osman(r.a.) sert mizaçlı, mevki hırsı olan birisi olsaydı, ordularını toplar ve bu işi çözerdi. Ama o kan dökülmesini ve fitne çıkmasını istemediğinden âsilere karşı silah kullanılmasını bile kabul etmedi. İstifa bu yolda en kolayıydı ama o kolayı değil ümmet için kendisini feda etmeyi tercih etti. Onun şehadeti ile yaşanan bu olaylardan sonra artık fetihler durdu, Müslümanlar içlerindeki problemleri çözmeye yönelik faaliyetlere başladılar ve sükûn devresine girdiler.

Yazar : Mehmet Yıldız

EN ÇOK OKUNANLAR

SON EKLENENLER

BENZER MAKALELER