Efendimiz’e (s.a.v.) peygamberlik ne zaman ve nerede gelmiştir?

HomeMakalelerSahabelerEfendimiz’e (s.a.v.) peygamberlik ne zaman ve nerede gelmiştir?

Efendimiz’e (s.a.v.) peygamberlik ne zaman ve nerede gelmiştir?

EBÛ ZER(r.a.) EL-GIFÂRÎ’NİN İMAN İLE TANIŞMASI 

EBÛ ZER(r.a.) EL-GIFÂRÎ’NİN İMANINA KİM VESİLE OLMUŞTUR? 

EBÛ ZER(r.a.) EL-GIFÂRÎ’NİN HZ. ALİ’YE OLAN SEVGİSİ NEDEN KAYNAKLANMAKTADIR?

Sene milâdi 610’u gösterdiğinde Kâinatın Efendisi(s.a.v.) kırk yaşındaydı. Efendimiz(s.a.v.) yıllardan beri devam edegelen bir âdeti gereği her senenin Ramazan ayını Hirâ Dağının tepesindeki mağarada tefekkür, ibâdet ve duâ ile geçirirdi. (İbni Hişâm, Sîre, 1/252.) Allah Resûlü(s.a.v.) Hirâ Mağarası’nda rastgele değil, ceddi Hz.İbrâhim’in(r.a.) Hanîf dini üzere ibâdet ve tâatta bulunuyordu. (Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbât, s. 260.) Efendimiz(s.a.v.) saadetli ömrünün bu kırkıncı senesinin Ramazan ayını da aynı şekilde Hirâ’da ibadet ve tâatla geçirecekti. Efendimiz(s.a.v.) artık Hirâ Dağının tepesindeki mağaradaydı ve orada ibadet-ü tâatıyla, duâ ve tefekkürüyle meşguldü. Ramazan ayının on altı gecesi geride kalmıştı ve gün, Ramazan’ın on yedinci gecesi olan Pazartesi’ydi. Nur Dağı ve dağın civarındaki her şey derin ve mânâlı bir sessizliğe bürünmüştü. Gecenin yarısı geçmiş, zaman seher vaktine ayak basmış ve beklenen an gelmişti. Vahiy meleği Cebrâil(a.s.) bu ıssız ve karanlık gecede, güzel bir insan sûretinde, etrafa ışıl ışıl nûrlar saçarak göz kamaştırıcı bir aydınlıkla Efendimiz’e(s.a.v.) göründü ve “Oku!..”dedi. Efendimiz(s.a.v.) hayret ve korku içinde “Ben okuma bilmem!..” diye cevap verdi. Hazret-i Cebrâil(a.s.), Efendimiz’i(s.a.v.) kucakladı ve sıkıp bıraktıktan sonra tekrar, “Oku!..” diye seslendi. Efendimiz(s.a.v.) ise yine aynı cevabı verdi: “Ben okuma bilmem!..” Cebrail(a.s.), ikinci kere Kâinatın Efendisi’ni(s.a.v.) kucakladı ve sıkıp bıraktıktan sonra yine “Oku!..”diye seslendi. Bu sefer Efendimiz(s.a.v.) “Ben okuma bilmem, söyle ne okuyayım?..” dedi. Bunun üzerine Cebrâil(a.s.), Allah’tan aldığı ve Resûlüne(s.a.v.) teslim etmeye geldiği Alâk Sûresi’nin ilk ayetlerini baştan sona okudu: “Yaratan Rabbinin ismiyle oku! O Rabbin ki insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, insana kalemle yazmayı öğretendir.” (Alâk Sûresi, 1-5.)

Heyecan ve korkunun son haddinde olan Efendimiz(s.a.v.), bizzat konuştuğu lisanla nâzil olan âyetleri kelimesi kelimesine tekrar etti. Ayetler Allah Resûlünün(s.a.v.) hem diline hem kalbine yerleşmişti. O andaki vazifesi sona eren Hazret-i Cebrâil(a.s.) ise birdenbire kayboluverdi.

Efendimiz’e(s.a.v.) Cibrîl-i Emin(r.a.) tarafından İlahî ayetlerin gelmesi zamanla kervanlar aracılığı ile civar bölgelere de yayıldı ve Ebû Zer(r.a.) bu sâyede Mekke’de bir peygamber olduğunu duydu. Bu duyum üzerine kardeşi Üneys’i “Sen şair adamsın, onu dinle ve sözlerinden bana haber getir.” diyerek Mekke’ye gönderdi. Üneys Müslümanları dinledi ama Efendimiz’i(s.a.v.) bir türlü göremedi. Sonra da Gıffâr’a geri dönüp duyduklarını abisine anlattı. Ebû Zer’in(r.a.) gönlü bu bilgilerle de bir türlü tatmin olmadı ve “Bu böyle olmayacak. Bu söylenenleri benim tahkik etmem lazım!” diyerek Mekke’ye doğru yola çıktı. Ebû Zer(r.a.) Mekke’de kendisine bir ay boyunca sadece zemzemi azık etti. Normalde bir insan bir ay boyunca sadece su içse kilo verir. Ama bu durumun aksine zemzemin bereketi ona kilo bile aldırdı. Ebû Zer’in(r.a.) bir ay boyunca Mekke sokaklarında dolanması on yaşındaki Hz. Ali’nin(r.a.) dikkatini çekti. Hz. Ali(r.a.) ona “Amca belli ki yabancısın. Seni misafir etmek isterim.” dedi ve onu babası Ebû Tâlib’in evine götürdü. Üç gün orada misafir ettikten sonra üçüncü günün sonunda ona, nereden ve ne için geldiğini sordu. Ebû Zer(r.a.) “Peygamberlik iddiası ile çıkan adamla tanışmaya geldim. Eğer söyledikleri doğru ise O’na(s.a.v.) biat edeceğim!” deyince Hz. Ali(r.a.) “Olur. Seni O’na(s.a.v.), Dârü’l Erkâm’a götürürüm. Ama Mekke müşriklerinin bizi birlikte görmemesi gerekir. Ben önden giderim sen arkamdan gelirsin. Eğer tehlike görürsem ayakkabımla uğraşırım. Sende çeker gidersin.” dedi ve onu alıp Resûlullah’ın(s.a.v.) huzuruna götürdü. Ebû Zer(r.a.) o gün orada iman etti ve böylece o nurlu altın halkaya o da katıldı.

Yazar : Mehmet Yıldız

EN ÇOK OKUNANLAR

SON EKLENENLER

BENZER MAKALELER