HZ. TALHA’YI (r.a.) ANLAMADAN UHUD’U ANLAMAK İMKANSIZDIR
EFENDİMİZ’İ (s.a.v.) UHUD SAVAŞINDA DÜŞTÜĞÜ ÇUKURDAN KİM ÇIKARMIŞTIR?
Uhud’da Hz. Talha’nın(r.a.) rolü fevkaladenin fevkindedir. Hz. Ebû Bekir(r.a.) bunun için ne zaman Uhud anlatılsa: “Uhud Talha’nın günüdür.” demiştir. Uhud’un bir diğer yiğidi Sa’d b. Ebî Vakkâs(r.a.) ise ondan: “Uhud günü Talha, hepimizden daha cesur ve cömert davranıyordu. O, Allah Resûlü’nü(s.a.v.) koruma adına elinden geleni yapıyor, Efendimiz’in(s.a.v.) önünde kendini korkusuzca siper ediyordu.” diye bahsetmiştir. O halde bizim Uhud’u bitamâmiha anlamamız için Hz. Talha’nın(r.a.) Uhud’daki yerini de anlamamız gerekir.
Tarihler Hicrî üçüncü yılın Şevval ayını gösterirken Bedir’in intikam ateşi ile kinlenmiş Kureyşliler üç bin kişilik büyük bir ordu ile Uhud gazvesi için hazırlanırlar. O dönemde başlangıçta Efendimiz’in(s.a.v.) arkasında bin kişi vardır. Fakat bu bin kişinin üç yüzü, münafıkların başı Abdullah b. Übey b. Selûl’ün fitneleriyle daha yolu yarılamadan geri dönerler. Onların bu ihanetinden ötürü Efendimiz(s.a.v.) Uhud’da, üç bin kişilik orduya karşılık yedi yüz kişi ile direnmek durumunda kalır.
Savaş ilk etapta Mekkelilerin sancağını taşıyan kişinin karşısına savaşmak için adam istemesi üzerine bire bir vuruşmalar şeklinde başlar. Mekkelilerin sancağını elinde tutan kişi Müslümanlar tarafından öldürülünce sancağı bir diğeri alır ancak o da bir başka Müslüman tarafından etkisiz hale getirilir. Bu vuruşmalarda Mekkelilerin sancağını alan Cülas isimli kişiyi de Talha(r.a.) öldürür. Savaş öncesinde Rahip Ebû Amr Uhud’da çukurlar kazdırır ve onların üzerlerini de hurma dalları ile örttürür. Böylece savaş esnasında çukura düşen Müslüman askerlerini müşrikler anında şehit ederler. Bir ara çukurlardan birine üç bin müşriğin öldürmek için yarıştığı Resûlullah(s.a.v.) da düşer ve Uhud’da Efendimiz’in(s.a.v.) mübarek bedenine gelen bütün acılı darbeler orada gerçekleşir. Allah Resûlü(s.a.v.) çukura düşünce ibni Kamia denen bedbaht müşrik yüzüne bir darbe indirir ve Efendimiz’in(s.a.v.) miğferi mübarek yüzüne batar. Düşmanlar tarafından çukura atılan taşlar ise Efendimiz’in(s.a.v.) mübarek dişlerini şehit eder. Allah Resûlü’nün(s.a.v.) çukura düştüğü esnada Mekkeli müşriklerin bütün savaşçıları çukurun etrafını çevirirler ve O’nun(s.a.v.) mübarek bedenini ok yağmuruna tutarlar. Bu çetin mücadelede Hz. Talha(r.a.), Efendimiz’in(s.a.v.) üstüne öyle bir kalkan olur ki; gelen darbelerin ve okların tamamını kendisine alır. İşte o anlarda Talha b. Ubeydullah’ın(r.a.) dilinde tek cümle vardır: “Canım canına, kanım kanına feda olsun Yâ Resûlullah(s.a.v.)!”
O gün Talha b. Ubeydullah’ın(r.a.) sergilediği kahramanlığı, Cebrâil’in(a.s.) yaptığı ile eşdeğer gören Efendimiz(s.a.v.): “Uhud’da sağımda Cebrâil, solumda Talha vardı.”diye anlatır. Uhud’un bir kahramanı Sa’d b. Ebî Vakkâs(r.a.): “O gün nereye baksam Talha’yı gördüm.” derken; bir diğer kahramanı Ebû Bekir(r.a.) ise: “İnsanlar Uhud Savaşı’nda Resulullah’ı(s.a.v.) gözden kaybettikleri zaman onun yanına ilk ben vardım. Baktım ki onun önünde bir adam onu savunmak ve korumak için tek başına savaşıyor. İçimden iki defa ‘Anam babam sana kurban olsun.’ dedim.” der.
Sahâbeler Allah Resûlü’ne(s.a.v.) bir zarar gelmesin diye O’nun(s.a.v.) etrafına öyle bir etten duvar örerler ki, nihayetinde müşrikler dayanamayıp: “Bunlar yaşadığı müddetçe Muhammed’e(s.a.v.) ulaşmak mümkün değil.” derler ve dönüp giderler. Onlar gidince Talha b. Ubeydullah(r.a.) ayağa kalkar. Bakar ki üstündeki zırh paramparça olmuş, vücudunda kan akmayan hiçbir yer kalmamıştır. O esnada onların ayağa kalktığını gören müşriklerden Mâlik b. Zübeyr durumu fırsat bilir ve okunu bütün gücüyle Resûlullah’a(s.a.v.) doğru fırlatır. Hz. Talha’nın(r.a.) vücudundaki yetmiş yaraya rağmen gözü her an Resûlullah’tadır(s.a.v.). Talha b. Ubeydullah(r.a.), Efendimiz’e(s.a.v.) doğru gelen oku görünce bir anda ne yapacağını şaşırır ve sağ elini oku engellemek için Efendimiz’in(s.a.v.) önünde siper eder. O zalimden gelen ok Hz. Talha’nın(r.a.) sağ eline hızla saplanır ve elini paramparça eder. Kendisi orada işaret parmağı dışında diğer tüm parmaklarını kaybeder.
Hz. Talha’nın(r.a.) bu son darbeyle dayanacak gücü kalmaz ve Uhud’un tepesinde Efendimiz’in(s.a.v.) önünde aşırı kan kaybından bayılır. Efendimiz(s.a.v.) onun düştüğünü görünce: “Koş ey Ebû Bekir! Koş kardeşin Talha’ya sahip çık!” diye seslenir. Hz. Ebû Bekir(r.a.) koşup Talha’nın(r.a.) yanına geldiğinde Hz. Talha(r.a.) her tarafı kanlar içerisinde baygın bir haldedir. Hz. Ebû Bekir(r.a.) hemen biraz su getirip Talha’nın(r.a.) yüzüne doğru hafifçe serper ve uyanmasını sağlar. Hz. Talha’nın(r.a.) ise gözünü açar açmaz söylediği söz şu olur: “Allah Resûlü(s.a.v.) nasıl?”
Hz. Ebû Bekir(r.a.), Efendimiz’in(s.a.v.) iyi olduğunu, kendisini bizzat O’nun(s.a.v.) gönderdiğini ve müşriklerin çekildiğini söyleyerek Talha’nın(r.a.) endişesini biraz da olsa dindirir. Bunu duyan Hz. Talha(r.a.) oldukça sevinir ve: “Şimdi ölsem de gam yemem, O(s.a.v.) ki selâmettedir, O(s.a.v.) ki iyidir, tüm musibetler bana artık hafif gelir.” der.
Efendimiz’i(s.a.v.) savaş meydanında düştüğü çukurdan çıkarmak gerekiyordu ve bu şerefli vazifeyi de üstlenen yine Talha b. Ubeydullah(r.a.) olmuştu. Kendisi vücudunda bulunan onca yaraya rağmen Efendimiz’i(s.a.v.) omzuna aldı ve ilk şehitlikten, Uhud’da Allah Resûlü’nün(s.a.v.) sığındığı kayaya kadar sırtında taşıdı. Bir ara Hz. Talha(r.a.) ve Efendimiz(s.a.v.) bir yere geldiler. Orada yüksekçe ve büyükçe bir kaya vardı. Allah Resûlü(s.a.v.) bu kayanın üzerine çıkıp oturmak istedi ama bir türlü çıkamadı. Talha(r.a.) Allah Resûlü’nün(s.a.v.) çıkmakta zorlandığını görünce o yaralı haline aldırış etmeden, Efendimiz’in(s.a.v.) ayaklarının önüne diz çöktü: “Bas Yâ Resûlullah(s.a.v.)! Sırtıma bas ve yukarı çık!” dedi. Allah Resûlü(s.a.v.), Talha’nın(r.a.) sırtına basarak yukarı çıktı.
Hz. Talha’nın(r.a.) sergilediği tavır Allah Resûlü’nü(s.a.v.) nasıl memnun ettiyse, Efendimiz(s.a.v.) orada herkesi imrendirecek müjdeyi Talha’ya(r.a.) verdi: “Talha’ya cennet vacip oldu!”Hz. Talha(r.a.), Efendimiz’den(s.a.v.) duyduğu bu müjdeye hem sevindi hem şaşırdı: “Yâ Resûlullah(s.a.v.)! Ne yaptım ki ben, bu kadar küçük bir amel, sahibine cenneti kazandırır mı?” dedi.
Yazar : Mehmet Yıldız