Sahâbeler içerisinde en zengini Hz. Ebû Bekir(r.a.) olarak bilinir ancak en zengin sahâbe Abdurrahmân ibni Avf’tır(r.a.). Talha(r.a.), Zübeyr(r.a.), Ebû Talha(r.a.) gibi sonlara doğru varlığı artan sahâbeler elbette vardır ama Abdurrahmân bin Avf(r.a.), Hz. Osman(r.a.) ve Hz. Ebû Bekir(r.a.) gibi en başından itibaren varlıklı sahâbeler arasındadır. Abdurrahmân ibni Avf(r.a.) öyle bir servete sahip olmasına rağmen defalarca ya tüm malını bırakarak hicret etmiş ya da elinde avucunda ne varsa hepsini Allah yolunda infak ederek malını sıfırlamıştır. Onun dünyayı böyle elinin tersiyle iterek gaye-i hayaline koşmasına mukabil Allah onu yine defalarca zirveye çıkartmıştır. Mekke küçüklü büyüklü yüzlerce dağdan oluşan bir diyardır. Böyle bir diyarda tarım imkânı olmamakla birlikte Medine gibi hurma bahçeleri de yoktur. Tarımın olmadığı bölgelerde hayvancılık, denize kıyısı olmayan yerlerde balıkçılık olmayacağından böyle bölgelerde zarurî olarak insanların ticaret kabiliyeti gelişir. Abdurrahmân bin Avf(r.a.) da diğerleri gibi Mekke’de büyüdüğünden ticaret kabiliyeti gelişmiş bir sahâbedir ve malının, servetinin yüzde doksanını ticaretten, kalan yüzde onunu ise savaş ganimetlerinden elde etmiştir. Zira Efendimiz(s.a.v.) ile serüveni Bedir’den başlayıp Tebük’e kadar devam eden bir süreci kapsamaktadır.
Kendisi otuz binden fazla köleyi âzat etmiş, hürriyetine kavuşturmuştur. İslâm ordusunun donatılacağı dönemlerde ise elinde ne varsa vermiştir.
Yazar : Mehmet Yıldız