Sa’d Bin Ebî Vakkâs(r.a.), Hendek’te, Hudeybiye’de, Tebük’te, Mute’de, Mekke’nin fethinde ve daha nice yerlerde her zaman göreceğimiz bir isim olmuştu. Onu gördüğümüz en önemli hadiselerden bir tanesi de Kâdisiye Savaşı’ydı.
Dönem Hz. Ömer’in(r.a.) hilafet dönemiydi. Müslümanlar Irak, İran, Mısır, Şam topraklarında zaferler elde etmişlerdi. Ancak o günlerde Irak cephesinde Köprü Savaşı’nda İslâm ordusu büyük bir yara almış ve yüzlerce şehit vermişti. Bu savaş sırasında ordu komutanı Ebû Ubeyd(r.a.) de şehit olmuştu. (İbnKesîr, el-Bidâye, VII, 26, 27.) Bu mağlubiyet Müslümanlar arasında büyük bir üzüntüye sebep olmuştu. Bu aralıkta İranlılar da Müslümanlarla savaşmak için büyük bir ordu toplamışlardı. Bunun üzerine Hz. Ömer(r.a.) içlerinde Hz. Ali(r.a.), Talha(r.a.), Zübeyr(r.a.), Abdurrahman b. Avf(r.a.) gibi Aşere-i Mübeşşere’nin yiğitlerinin olduğu sahabenin büyüklerini toplamış ve istişare etmeye başlamıştı. O günlerde Sa’d b. Ebî Vakkâs(r.a.) Halife Ömer(r.a.) tarafından bir görevle Hevâzin bölgesine gönderilmişti. İstişarede herkes bir şeyler söylese de Hz. Ömer(r.a.) başından beri bu önemli cepheyi bizzat kendisi komuta etmek istemiş ve “O orduya karşı ben kumandan olup yaklaşık otuz bin asker ile o savaşta ben yer alacağım.” demişti. Ama özellikle Hz. Ali(r.a.) ile Abdurrahman b. Avf(r.a.) buna karşı çıkmış, halifenin Medine’yi terk etmesini uygun görmemiş ve yerine başka bir ismi görevlendirmesini teklif etmişlerdi. İstişare ekibi “Kimi gönderelim?” diye meşveret ederken o sırada bir elçi gelmiş ve Halife Ömer’e(r.a.): “Ey Ömer(r.a.)! Bu mektubu size Hevâzin’den Sa’d b. Ebî Vakkâs(r.a.) gönderdi.” demiştir. Bu sözü duyan Abdurrahman b. Avf(r.a.) ayağa kalkarak: “Buldum, Sasanilere Arslan Pençesi Sa’d’ı göndereceğiz” demiştir. (Taberi, Tarih, 4, 84; İbn’ül Esir, El-Kâmil, 2, 451) Herkes bu isimde ittifak etmiş ve komutan olarak Sa’d(r.a.) gönderilmeye karar verilmiştir.
Daha sonra Hz. Ömer(r.a.), hemen bir mektup yazarak Sa’d’ı(r.a.) Medine’ye çağırdı, ona yeni görevini anlattı ve bir an önce hazırlanmasını emretti. Hz. Ömer(r.a.), Sa’d’a(r.a.) savaş ortamında dikkat edilmesi gereken hususiyetleri anlatırken şunları söyledi:
-Ey Sa’d(r.a.)! Kaçanların peşine düşmeyeceksin.
-Hangi dine mensup olursa olsun din adamlarına kılıç kullanmayacaksın.
-Kadın, çocuk, yaşlıya el uzatmayacaksın.
-Hayvanları telef etmeyeceksin.
-Ey Sa’d(r.a.)! Sakın Allah Resûlü’nün dayısı ve arkadaşı olman seni gururlandırmasın. Bu gurur seni Allah’ın emrini uygulamaktan alıkoymasın. (Vâkdî, Fütûhu’ş-Şam, I, 68.)
Hz. Ömer(r.a.) sözlerinin devamında Sa’d’a(r.a.) İslâm savaş hukukunun sınırlarını hatırlatmış, her durumda bu hukuka uyma zorunluluğunun belirtmiş ve “Allah, kötülüğü kötülük ile değil, iyilikle giderir. Allah ve insanlar arasında, O’na itaatten başka bir şey yoktur. Allah katında bütün insanlar eşittir. Allah onların Rabbi, onlarda O’nun kullarıdır. Onlara verilen hayat için, Allah’ı zikrederek, O’nun kanunlarına tabi olarak, O’na hamdederler. Sen, Resûlullah’tan ne gördünse, nasıl şâhit oldunsa, aynen öyle hareket et.” demiştir. (Vâkıdî, Fütûhu’ş-Şam, I, 68.)
Hz. Ömer(ta) tüm uyarıları ordu komutanı Sa’d b. Ebî Vakkâs’a(r.a.) yaptıktan sonra, Hz. Sa’d(r.a.), İran topraklarına doğru yola çıktı, savaşta eşsiz bir kahramanlık sergiledi ve Kâdisiye Savaşı zaferle neticelendi. Hatta o dönemde İran’ın başında olan Yezdücerd, İsfahan’a kadar kaçtı.
Sa’d b. Ebî Vakkâs(r.a.) ve Cabir b. Abdullah(r.a.), Kâdisiye Savaşı’ndaki askerleri çok ayrı bir yere koymuşlardır. Sa’d Bin Ebi Vakkas(r.a.) onlar için “Eğer Bedir’dekilerin fazileti kesin olarak bildirilmeseydi eşit olduklarını söyleyebilirdim” demiştir. Cabir Bin Abdullah(r.a.) ise “Bu savaşa katılıp da ahiretten başka bir şey isteyene rastlamadım” demiştir.
Yazar : Mehmet Yıldız