Başımıza Gelen Hadiselere Hangi Bakış Açısıyla Bakmalıyız?

HomeMakalelerİmanBaşımıza Gelen Hadiselere Hangi Bakış Açısıyla Bakmalıyız?

Başımıza Gelen Hadiselere Hangi Bakış Açısıyla Bakmalıyız?

Başımıza Gelen Hadiselere Hangi Bakış Açısıyla Bakmalıyız? 

Yaşanan Hadiseleri Ehl-i Sünnete Göre Değerlendirmek Ne Demek? 

Diyelim ki Birisi Silahını Çekti, Birine Sıktı ve Kişi Öldü. O Kişi Katil Kafasına Silah Sıktığı İçin mi Öldü? Eğer Katil Silah Sıkmasaydı Biraz Daha Yaşayacak mıydı? Yoksa O Kişinin Ölmesinin Katilin Onun Kafasına Silah Sıkması ile Bir Alakası Yok mu? Katil Silah Sıkmasa Bile O Kişinin Alacağı Nefes Sayısı Belli Olduğundan Başka Bir Sebepten de Olsa Ölecek miydi? 

Kimi insanlar: “Bu bölümü değil de başka bir bölümü okusaydım şimdi daha kariyerli bir işe sahip olabilirdim. Sigara içmeseydim, bu hastalığa yakalanmazdım. Neden bu teklifi kabul ettim ki, etmeseydim aileme daha çok vakit ayırabilirdim. Sınavlarımı son zamana bırakmayıp önceden çalışsaydım daha yüksek notlar alabilirdim. Babamın sözünü dinleseydim o arabayı daha ucuza alabilirdim. Annemi başka hastaneye götürseydim belki onu tedavi ederlerdi ve annem ölmezdi” diye düşünürken kimi insanlar da: “Benim yaptığım hiçbir şeyin önemi yok, kaderimde varsa olur. Aman bunların ne önemi var, bana yazılmış bir kader var zaten. Ben nasılsa o kaderde yazılanı yaşayacaktım. Sınava çalışsam da çalışmasam da kaderimde hangi not varsa onu alacağım zaten. Ben intihar etsem sorumlu mu olacağım, kaderimde yaşamak varsa zaten ölmem.” diye düşünür. Bu iki düşünce tarzı da yanlıştır. Kader cihetinde başımıza gelen olaylarda ne küllî iradeyi yok sayarak sadece sebepleri ön planda tutup hayatını bu sebeplere göre planlayan Mutezile mezhebinin görüşü, ne de cüz’i iradeyi tamamen aradan çıkarıp tüm sorumluluğu kadere yükleyen Cebriye mezhebinin görüşü doğrudur. Bizim olaylara bakış açımızın tamamen ehl-i sünnet dairesinde olması gerekir. Peki, ehl-i sünnet dairesinden kaderde başımıza gelen olayları nasıl değerlendirmeliyiz? Bir örnekle bu durumu inceleyelim.

Diyelim ki ben bir gün silahımı çektim, adamın birine sıktım ve adam öldü. Şimdi bu durumda insanın aklında iki soru oluşur:

  • Adam ben kafasına silah sıktığım için mi öldü? Yani eğer ben silah sıkmasaydım biraz daha yaşayacak mıydı?
  • Yoksa adamın ölmesinin benim onun kafasına silah sıkmamla bir alakası yok. Ben silah sıkmasam bile adamın alacağı nefes sayısı belli olduğundan başka bir sebepten de olsa ölecek miydi?

Bu durumu sebepleri ön planda tutan Mutezile görüşü, “Eğer silahı sıkarken elin kaysaydı adam ölmezdi.Tam tetiğe basacakken silah tutukluk yapsaydı adam ölmezdi.Kullandığın silah desert eagle (7.65) değil de magnum olsaydı adam ölmezdi. Ölmezdi, ölmezdi, ölmezdi…” olarak değerlendirir.

Zorunluluğu ön planda tutarak cüz’i iradeyi aradan çıkaran Cebriye görüşü ise “Sen silahı sıkmasan, yoldan geçen araba adama çarpsa bile adam ölecekti. Sıktığın kurşun adama isabet etmese bile adam ölecekti. Eline silahı almasan bile adam ölecekti. Ölecekti, ölecekti,ölecekti…” diye değerlendirir. Bu iki görüşte doğru değildir.

Ehl-i sünnet görüşüne göre öncelikle böyle bir sorunun sorulması için Allah’ın katil (öldüren kişi) ile maktulü (öldürülen kişiyi) aynı anda ezelî ilmi ile bilmediğini farz etmek gerekir. Yani Allah, benim falan şahsı öldüreceğimi ezelî ilmi ile bilemedi ve maktule bir ömür tayin etti ama ben maktulü tayin edilen ömrün sonuna ulaşamadan yakaladım ve öldürdüm. Sanki ben onu öldürmeseydim o daha yaşayacaktı. Bahsedilen bu durumun olması mümkün değildir. Zira Allah için zaman mefhumunda “önce-sonra” kavramları olmadığı için ezelî ilmi ile katil ile maktulü aynı anda kuşatmıştır ve ezelde benim falan şahsı öldüreceğimi bildiği için o şahsa o kadar ömür tayin etmiştir.

Tüm bunlardan da anlaşılıyor ki aklımıza gelen bu soruların temelinde Allah’ın ezelî ilminin katili ve maktulü aynı anda kuşatamadığı düşüncesi, sanki Allah’ın öldürülen kişiye ömür tayin ederken katilden habersiz olması gibi sakıncalı bir düşünce yatmaktadır. Eğer insan, “ezelîyet” ve “ilim maluma tabidir” kavramlarını tam anlamıyla aklına ve kalbine sindirebilirse bu sorular beyninde yer edinmeyecektir.

Şimdi, sahip olmamız gereken ehl-i sünnet görüşüne göre bu ve buna benzer kader bahislerinde nasıl düşünmemiz gerektiğini tek cevap halinde bir kez daha tekrar ederek meseleyi tamamlayalım. Allah’ın ezelî ilmi, katille maktulü yani öldürülen kişiyi aynı anda kuşatmıştır. Allah katilin iradesini kullanarak maktulü öldüreceğini bildiği için maktule o kadar ömür tayin etmiştir. Eğer katil öldürmeyecek olsaydı öldürülen kişi yine de ölecek miydi veya yaşayacak mıydı, o sadece Allah’ın bileceği bir durumdur. O kısım bizim için meçhuldür yani bilinemez.

Yazar : Mehmet Yıldız

EN ÇOK OKUNANLAR

SON EKLENENLER

BENZER MAKALELER