Enes bin Mâlik(r.a.) rivayet ediyor: “Komşumuz olan Yahudi bir genç vardı. Bir süredir hastaydı. Hastalığının ağırlaşması Efendimiz’in(s.a.v.) kulağına geldi. Allah Resûlü(s.a.v.) bunu duyar duymaz koşarak o gencin yanına gitti. Eve vardığında Yahudi genç yatağın içinde yatıyor, babası da başında oturuyordu. Efendimiz(s.a.v.) ona imana ait bir şeyler söyledi ve: “Lâ ilâhe illallâh de evladım. Lâ ilâhe illallâh de ki yarın Allah katında sana şefaatçi olayım. Lâ ilâhe illallâh de ki Rabbinin huzuruna imanla git.” dedi. O genç babasına baktı. Babası: “Ebü’l-Kâsım ne diyorsa onu yap.” dedi. Bunun üzerine genç son nefesini vermeden orada iman etti. Efendimiz(s.a.v.) gözünde yaş, yüzünde sevinçle dışarı çıktı ve: “Şu yavrucağı cehennemden kurtaran Allah’a hamdolsun!” diye dua etti.
Aradan biraz vakit geçti. Efendimiz’e(s.a.v.) bir haber daha geldi: “Ya Resûlullah(s.a.v.)! Yine bir Yahudinin evinde bir genç son anlarını yaşıyor.” Allah Resûlü(s.a.v.) aynı hızla cübbesini topladı, o eve doğru koştu. Ama Efendimiz(s.a.v.) koşarken evden bir tabut çıktığını gördü. Meğer Yahudi genç vefat etmiş. Allah Resûlü(s.a.v.) yetişememiş. Olayı anlatan sahâbe diyor ki: “Resûlullah(s.a.v.) tabutun evden çıktığını görünce dizleri üstüne çöktü. Başını ellerinin arasına aldı ve: ‘Yetişemedik ellerimizden kayıp gitti.’ dedi. Gözünde yaşlarla kaç kez o cümleyi söyledi bilmiyorum.”
Yazar : Mehmet Yıldız