İLK HALİFE KİMDİR?
HZ. EBÛ BEKİR (r.a.) NASIL HALİFE OLMUŞTUR?
HZ. ALİ (r.a.), HZ. EBÛ BEKİR’E (r.a.) NEDEN GEÇ BİAT ETMİŞTİR?
Halife seçimi meselesi esasen kolay bir mesele değildir. Çünkü burada peygamberli bir hayattan peygambersiz hayata geçiş vardır ve bu çok zor bir durumdur. Zira sahâbe efendilerimiz o zamana kadar başlarına her ne gelse Allah Resûlü’nün(s.a.v.) yanına gitmişlerdir. Peki şimdi ne yapacaklar, kime gidecekler? Gittikleri kişi onları tatmin edecek karşılıkları verebilecek mi? İşte halife seçimi meselesinde böylesine ağır durumlar vardır.
Efendimiz’in(s.a.v.) vefatından sonra Beni Sakife’nin gölgeliğinde Sa’d bin Ubâde(r.a.) ile Ensar toplanır ve Sa’d bin Ubâde’yi(r.a.) kendilerine halife seçmeye hazırlanırlar. Tabi onlar bunu makam sevdasından değil de dava yerde kalmasın endişesi ile yaparlar. O esnada muhacirden Hz. Ebû Bekir(r.a.), Hz. Ömer(r.a.) ve ebû Ubeyde bin Cerrâh(r.a.) oraya gelir ve gelirken akıllarında bir hadis vardır: “Ümmetin imamı Kureyş’tendir.”
Hz. Ebû Bekir(r.a.) herkese Ömer(r.a.) veya ebû Ubeyde bin Cerrâh’ın(r.a.) halife olmasını önerir. Tam o esnada Hz. Ömer(r.a.) ebû Ubeyde bin Cerrâh’a(r.a.) biat etmek için hamle yaparken o da: “Efendimiz’in(s.a.v.) Hac Emiri tayin ettiği, vefatına kadar makamını kullandırdığı birinin önüne geçmem.” der ve: “Hz. Ebû Bekirhalife olsun.” bile demeden hemen eline yapışıp biat eder. Çünkü onların işi lafız değil icraattır. Konuşmak değil hamle yapmaktır. Orada herkes biat ettikten sonra Hz. Ebû Bekir(r.a.), bir de şimdilerde güven oyu denilen atmosferin yani sulh ortamının sağlanması için umumi biat ister.
Hz. Ebû Bekir(r.a.), Hz. Ali(r.a.) ve diğer bazı ashab, teçhiz ve tekfin-i nebevi (kefenlemek) ile meşgul iken Muhacirîn’den Muğîre b. Şû’be(r.a.) Hz. Ömer’e(r.a.) gelip: “Ensar Sakife’de toplandı. Kendi kendilerine bir şeye karar verirlerse, aramızda savaş çıkar.” dedi. Hz. Ömer(r.a.), Hz. Ebû Bekir(r.a.) ve ümmetin emini ebû Ubeyde’yi(r.a.) alıp Sakife’ye vardılar. Ensâr neredeyse Sa’d b. Übade’ye biat edecekti.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) Sâbıkîn-i Evvelin’den olan Muhacirîn’in üstünlüklerini anlatan ve Kureyş’ten başkasına Arab’ın boyun eğmeyeceğini izah eden güzel bir konuşma yapınca, Ensar o zaman: “Bir bizden, bir sizden olsun.” dedi. Fakat Hz. Ömer(r.a.) bir kına iki kılıcın sığmayacağını ifade etti. Ebû Ubeyde(r.a.) de onu destekleyen bir konuşma yapınca orada olan Ensar ve Muhacirin Hz. Ebû Bekir’e(r.a.) biat ettiler.
Hz. Ali(r.a.) o sırada hanımı Hz. Fâtıma’nın(r.a.) evindeydi. Zübeyr b. Avvâm(r.a.), Mikdâd(r.a.), Selmân(r.a.), Ebû Zer(r.a.), Ammâr(r.a.) ve Ubey b. Kâ’b(r.a.) da oradaydılar. Bunlar kendilerinin müşavere hâricinde bırakılmalarından gücenmişlerse de onlara danışmaya vakit olmamıştı. O sırada Hz. Abbas(r.a.) Hz. Ali’ye(r.a.): “Gel, sana biat edelim; insanlar da biat eder.” dediyse de o, fitne korkusundan bunu kabul etmedi. Ebû Süfyan(r.a.) da Hz. Ebû Bekir’e(r.a.) biat etmeyip Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) kabilesinin azlığını nazara alarak Haşîmîlere karıştı. Hz. Ali’ye(r.a.) biat etmek isteyince Hz. Ali(r.a.): “Ey Ebû Süfyan! Sen İslâm milleti arasına ayrılık mı koymak istiyorsun?” deyip onu reddetti.
Diğer taraftan Hz. Ömer(r.a.) ümmetin emini ebû Ubeyde(r.a.) ve Hz. Ebû Bekir(r.a.): “Neden Hz. Ali Sakife’ye gelip işe karışmadı?” diyerek, bir köşeye çekilmesine itiraz ediyorlardı. O sırada: “Hz. Ali hilâfet davasındaymış, Hz. Ebû Bekir’in hilâfetini kabul etmiyormuş.” gibi sözler işitilince, Hz. Ali(r.a.) kızdı. Aslında durum hiç de lanse edildiği gibi değildi. Hz. Ali(r.a.) vefat hadisesinin şokunu üzerinden atamadığı için uzleti tercih etmişti.
Hz. Ali(r.a.) ve Hz. Ebû Bekir(r.a.), İslâm milleti içinde nifak ve şikak çıkarmaktan sakınmalarına rağmen hâlâ Hz. Ali(r.a.) Hz. Ebû Bekir’e(r.a.) biat etmiş değildi. Cumhur-u Sahâbe Hz. Ebû Bekir’e(r.a.) biat etmişlerdi ve geri de dönmezlerdi. Fakat Hz. Ali’nin(r.a.) başındaki topluluk hâlâ onu hilâfete intisabda ısrar ediyordu. Hatta Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) damadı Zübeyr b. Avvam(r.a.): “Ali’ye(r.a.) biat olunmadıkça kılıcımı kınına sokmam.” diye ısrar ederken, Hz. Ömer(r.a.): “Onun kılıcını alıp taşa çarpın!” diyordu.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) bir müddet sabır ve tahammül etmişse de bu hâl uzayınca iki tarafın arasının açılacağını, bazı aldanmış cahillerin, safdillerin, zayıf kalpli ve uysal yapılıların işe karışıp durumun daha kötüye gideceğinden korktuğu için, önce Hz. Ömer’le(r.a.) bu işi müşavere etmeyi kararlaştırdı. Onunla müşavere ederken üzerlerine Ebû Ubeyde(r.a.) gelince onu meselenin hâlli için Hz. Ali’ye(r.a.) gönderdi.
Hz. Ubeyde b. Cerrâh(r.a.), Hz. Ömer(r.a.) ve Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) söylediklerini Hz. Ali’ye(r.a.) iletti. Hz. Ali(r.a.) vefat hadisesinin şokundan dolayı evinde inzivayı tercih ettiğini, Kitabullah’la meşgul olduğunu söyledi. Ebû Ubeyde(r.a.) onun dediklerini Hz. Ebû Bekir’e(r.a.) bildirmiş, ertesi gün Hz. Ali(r.a.), Mescid-i Nebevî’ye gelip cemaati yararak Hz. Ebû Bekir’e(r.a.) biat etmiş, Hz. Ebû Bekir(r.a.) de istişareye katılmadığından dolayı üzülen Hz. Ali’ye(r.a.) özür beyan etmiştir. Sonra Hz. Ali(r.a.) izin isteyip kalkmıştır. Hz. Ömer(r.a.) onu yolcu ederken Hz. Ali(r.a.) ona şöyle demiştir: “Şimdiye kadar gelmeyişim Hz. Ebû Bekir’i kabul etmediğimden dolayı değildir. Şimdi de korkumdan dolayı gelmedim. Ben sözümü ciddi derim. Gözümün gördüğü, ayağımın bastığı, yayımın çekildiği, okumun düştüğü yeri de bilirim. Lakin belâ üzerine gelen belâda atımın gemini çektim.”
Hz. Ali(r.a.) burada, “belâ üzerine gelen belâ”yla Resûlullah’ın(s.a.v.) vefatı ve kendisi için hilafet talebi iddia ve ithamını kastediyordu. Onun Hz. Ebû Bekir’e(r.a.) biatıyla Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) hilâfetinde “icmâ-ı ümmet” (ümmetin birliği) vâkî olmuş oluyordu.
Yazar : Mehmet Yıldız