HZ. ZÜBEYR (r.a.) ‘PEYGAMBERİN HAVARİSİ’ LAKABINI HANGİ SAVAŞTAN SONRA ALMIŞTIR?
EFENDİMİZ (s.a.v.) HZ. ZÜBEYR’E (r.a.) NEDEN ‘ANAM BABAM SANA FEDA OLSUN!’ DEMİŞTİR?
HZ. SAFİYYE’NİN (r.a.) HENDEK SAVAŞI’NDA SERGİLEDİĞİ KAHRAMANLIK
Efendimiz(s.a.v.) Medine’de bazı istihbaratlar alır. Bir rivayete göre on-on iki bin, bir rivayete göre yirmi dört bin kişilik hizibler ordusu Müslümanlara karşı savaşmak için Medine’ye doğru yürüyüşe geçmiştir. O esnada Müslümanların nüfusu üç bindir. Efendimiz(s.a.v.), bir harb stratejisi geliştirmek için ashâbıyla istişare eder. Daha iman etmesinin üzerinden çok geçmeyen Selmân-ı Farisi(r.a.) de o istişareye katılır ve “Ya Resulullâh(s.a.v.)! Biz İran’da çok fazla düşman geleceği zaman hendekler kazıyorduk.” der. Allah Resûlü(s.a.v.), onun cümleleri üzerine ikna olur ve hendekleri kazdırmaya başlar. Uzunluğu yaklaşık 5.5 km. Olan hendeğin genişliği 9 m., derinliği ise 4,5 metredir. Bir atın bile bu hendeklerden atlaması mümkün değildir.
Ve nihayet düşman, hendek kazılan yerin önündedir. Yahudilerden Kurayzaoğulları ise arkadadır. Ama Kurayzaoğullarından, yani Yahudilerden beklenen başka bir durum vardır.
Allah Resûlü(s.a.v.), Mekke’nin on üç yılını bitirip Medine’ye hicret ettiğinde herkese “Medine Vesikası” denilen bir vesika imzalatmıştır. O Medine vesikasının bir kuralına göre Medine’ye saldırı olursa Yahudiler de yardım etmek zorundadır. Kurayzaoğulları yardım etmek bir yana “Acaba Müslümanlar’a bir yara da biz verebilir miyiz?” diye fırsat kollamışlardır. Efendimiz(s.a.v.) ise onlara güvenmediğinden dolayı ne kadar kadın, çocuk varsa hepsini onlara bir zarar gelmemesi adına büyük bir evin içine toplamıştır. Başlarına da Hasan bin Sabit’i(r.a.) koymuştur. Efendimiz’in(s.a.v.) kadın ve çocukların başına Hasan bin Sabit’i(r.a.) koyma sebebi şudur: Hem diğer bütün sahâbiler savaşta hendek kazmaktadır hem de Hasan bin Sabit(r.a.) kılıç tutamamaktadır. Hatta kendisi kan gördüğünde fenalaşabilmektedir.
O, kılıç tutamıyor olmasına rağmen yüz kılıç tutanın yapamayacağını yapmış, diliyle birçok müşriğin mücadelesini engellemiştir. Yani onun kılıcı, dilidir. O yüzden Efendimiz(s.a.v.), hem Hasan bin Sabit’i(r.a.), hem de Hz. Zübeyr’in(r.a.) annesi Hz. Safiyye’yi(r.a.) o evde bekçi olarak bırakır.
Ortalığın karıştığı bir anda, Allah Resûlü(s.a.v.), “Kim bana Kurayzaoğullarından haber getirecek?” diye seslenir. Efendimiz(s.a.v.) düşman önde, ama Kurayzaoğulları arkada olduğundan “Acaba yanlış bir hareket yapacaklar mı?” diye öğrenmek ister. Resûlullah’ın (s.a.v.) çağrısı için Hz. Zübeyr’in(r.a.) eli yine kalkar ve “Ben Ya Resûlullâh(s.a.v.)!” der. Zira İslâm ile ilgili bir sorumluluk ortaya konulduğunda bu yiğidin eli hiç inmemiştir.
Hz. Zübeyr(r.a.) gider, haber getirir. “Onların durumu çok karışık, fitne içindeler Ya Resûlullâh(s.a.v.).” der. Efendimiz(s.a.v.) kendisinden belli zaman aralıklarında iki kez daha haber getirmesini ister. Hz. Zübeyr(r.a.) onlardan getirdiği üçüncü haberle birlikte Efendimiz’e bir haber daha getirir. “Ya Resûlullah (s.a.v.)! Sana, annem Safiyye’den(r.a.) de haber getirdim.” der. Resûlullâh(s.a.v.) merakla “ dinliyorum, ne oldu Zübeyr(r.a.)?” diye sorar. Efendimiz’in(s.a.v.), Hasan bin Sabit(r.a.) ile Hz. Safiye’yi(r.a.) bir eve bekçi bıraktığı esnada Yahudi Kurayzaoğulları, “Bu Müslüman çocuklarını rehin alırsak onların sırtını yere getiririz.” diye sinsi bir plan yaparlar. Onların eve doğru yürüdüğünü duyan Safiyye(r.a.) annemiz ise bir çadırın direğini söker ve gelen Yahudiye vurup onu öldürür. Böyle yiğit bir evladın anası da yiğittir. Zaten kendi öyle olmasa Zübeyr(r.a.) gibi bir hamur yoğurabilir miydi? Safiye(r.a.) annemiz, çadırın direğiyle vurup öldürdüğü o Yahudiyi aşağıya atınca yukarıda birçok asker olduğunu zanneden Yahudiler geri dönerler. Hz. Zübeyr’in(r.a.) getirdiği bu haberden çok hoşnut olan Allah Resûlü(s.a.v.), tebessüm etmeye başlar. Sonra da ‘’Her Peygamberin havârisi vardır, benim havârim de Zübeyr İbn Avvam’dır.” (Buhârî, Cihâd, 40, 41; Müslim, Fedâilu’s-Sahabe, 48; İbn Mâce, Mukaddime, 11) der. İşte bu cümle, o güzel müjdeden sonra gelen başka bir müjde olmuştur.
Sahâbenin Allah Resûlü’ne(s.a.v.) sürekli bir hitabı vardır: “Fedake ebi ve ümmi Ya Resûlullâh(s.a.v.)! Anam babam Sana(s.a.v.) feda olsun Ya Resûlullâh(s.a.v.)!” Bu cümleyi sahabeden duymamız normaldir. Ama bu cümlenin Efendimiz’den(s.a.v.) duyulması çok da alışıldık bir durum değildir. Zirâ Efendimiz(s.a.v.), bu cümleyi sadece iki sahâbiye söylemiştir. Birinde Uhud’da, dayımın oğlu dediği Sa’d bin Ebû Vakkas(r.a.) Allah Resûlü’nün(s.a.v.) önünde sürekli ok atmaktadır. Okları bitince Efendimiz(s.a.v.) yerden okları toplar ve Sa’d bin Ebû Vakkâs’a(r.a.) verir: “İrmiğ Ya Sa’d(r.a.). Fedake ebi ve ümmi! At Ya Sa’d! Anam babam sana feda olsun!” der. İşte Efendimiz(s.a.v.) aynı cümleyi Hendek’te de Zübeyr bin Avvâm(r.a.) için kullanır.
Yazar : Mehmet Yıldız