Hz. Ömer (r.a.) nasıl müslüman olmuştur?

HomeMakalelerSahabelerHz. Ömer (r.a.) nasıl müslüman olmuştur?

Hz. Ömer (r.a.) nasıl müslüman olmuştur?

HZ. ÖMER’İN MÜSLÜMAN OLUŞUNUN ÜÇ SÜRECİ 

HZ. ÖMER ‘FARUK’ LAKABINI NE ZAMAN ALDI?

Hz. Ömer’in(r.a.) Müslümanlığı üç süreçte gerçekleşmiştir. Birinci süreci şöyle gerçekleşmiştir: Hz. Ömer’in(r.a.) Âmir b. Rebîa(r.a.) ve Leylâ bint Ebî Hasme(r.a.) isminde iki tane azadlı kölesi vardır. Bu iki köle Efendimiz’e(r.a.) nübüvvetin gelmesi ile iman etmiştir. Hz. Ömer(r.a.) de Müslüman oldukları için onlara etmedik eziyet bırakmamıştır. İri yarı, deveyi yere seren Hz. Ömer(r.a.) o gücüyle eline kamçıyı alıp onları öyle döver, öyle dövermiş ki; bir ara yorulur biraz ara verir, ara verince de onlara “Sanmayın size acıdığım için durdum, yoruldum onun için durdum. Biraz dinleneyim yine başlayacağım sizi dövmeye…” dermiş.

Bu iki köle Hz. Ömer’in(r.a.) kendisine yaptığı işkencelerden bitap düştüklerinden nübüvvetin beşinci yılı Birinci Habeşistan hicretine katılmak için hazırlık yapmaya başlamışlardır. Hz. Ömer(r.a.) hazırlıkları görünce: “Bir yere mi gidiyorsunuz?” diye sormuş; Leylâ(r.a.) da: “İşkencelerinizden bıktık, sizin yüzünüzden doğduğumuz toprakları terk ediyoruz. Çıkıp Habeşistan’a gideceğiz” demiştir. Bu cevap üzerine Hz. Ömer(r.a.) hüzünlenmiş ve bu hüzün onun kalbine akan ilk hidâyet pırıltılarından olmuştur.

Leylâ(r.a.), Hz. Ömer’in(r.a.) o haline şaşırmış, biraz sonra kocası Âmir(r.a.) gelince ona: “Az önce Ömer buradaydı, şöyle şöyle oldu. Ben öyle tahmin ediyorum ki Ömer Müslüman olacak!” demiştir. Âmir(r.a.) ise hanımının bu düşüncesine gülerek “Ömer’in babası Hattâb’ın ölmüş eşeği kalkar Müslüman olur, Ömer Müslüman olmaz.” diye karşılık vermiştir.  Âmir(r.a.), onun iman etmesine asla ihtimal vermese de gerçekten o gün Hz. Ömer’in(r.a.) yüreğine iman tohumu az da olsa düşmüş ve bu onun imana yürüyüşünün ilk adımı olmuştur. (İbn Hişâm, es-Sîre, I, 457, 458.)

Hz. Ömer’in(r.a.) Müslümanlığının ikinci süreci ise şöyle gerçekleşmiştir: Efendimiz(s.a.v.) bir gün gece vakti Kâbe’de ibadet etmektedir. Hz. Ömer(r.a.) de arkadaşlarıyla buluşmak için yola çıkmıştır. O esnada Kâbe’de ibadet eden Efendimiz’i(s.a.v.) görür. Gizlice Efendimiz’e(s.a.v.) doğru yaklaşır ve ne yaptığını merak eder. O anda Efendimiz(s.a.v.), Hâkka Sûresi’nden âyetler okumaktadır. Kelamın kıymetini çok iyi bilen Hz. Ömer(r.a.), içinden “Bunlar olsa olsa bir şair sözüdür” diye geçirir. O anda Efendimiz(s.a.v.) Hâkka Sûresi’nin 41. Âyetini okumaktadır: “O bir şair sözü değildir; ne de az iman ediyorsunuz?” Hz. Ömer(r.a.) bu âyeti duyunca şaşırır ve bu seferde “Benim içimi mi okuyor bu adam, yoksa o bir kâhin mi?” der. O sırada Efendimiz(s.a.v.) bir sonraki âyeti okumaktadır: “O bir kâhin sözü de değildir ne kadar az düşünüyorsunuz!” Hz. Ömer duydukları karşısında bir kez daha şaşırır ve “Bu sözler Muhammed’in uydurması mı?” der. Efendimiz(s.a.v.) âyetin devamını okumaya devam eder: “Eğer bu sözleri Muhammed uydurmuş olsaydı onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onu can damarından koparırdık!” (Hakkâ 69/44,45,46.)

Hz. Ömer(r.a.) bu hadise karşısında epey sarsılır ve anında orayı terk eder. Ama günlerce duyduğu o âyetlerin etkisi altında kalır ve Hz. Ömer’in(r.a.) kalbine akan ikinci hidâyet damlası da bu olur. (İbn Hacer, el-İsâbe, II, 518; İbn Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, IV, 147.)

Son süreç ise şöyle gelişir: Emsalsiz kahramanlardan biri olan Hz. Hamza’nın(r.a.) Müslümanlar safına katılması ve arkasından da bir grup Müslümanın Habeşistan’a hicretleri, Kureyş müşriklerini derin derin düşündürmeye başladı. Bu durum onların hayatlarında büyük bir tedirginlik ve endişe oluşturdu. Nübüvvetin altıncı yılında yine böyle bir gün Dârü’n-Nedve’de, Efendimiz’in(s.a.v.) Mekke’de oluşturduğu tesir konuşulurken Hz. Ömer(r.a.) hiddetlendi ve: “Öldürelim Muhammed’i(s.a.v.)! Bu işi de kökten halledelim!” dedi. Kılıcını kuşanıp nerde olduğunu bilmediği ama sıkça duyduğu Safa Tepesi’ndeki bir evde O’nu(s.a.v.) aramaya doğru yola çıktı. Yolda akrabalarından Nu’aym b. Abdullah(r.a.) ile karşılaştı. Nu’aym(r.a.), Hz. Ömer’in(r.a.) hiddetli halinden bir şeyler olduğunu anladı. O günlerde Müslüman olan Nu’aym(r.a.), Hz. Ömer’e(r.a.) nereye gittiğini sordu ve aldığı cevap üzerine şok oldu. Nu’aym(r.a.), Efendimiz’i(s.a.v.) korumak adına, onu bu hareketinden vazgeçirmek için hedefi nasıl değiştirebilirim, diye düşündü ve o ana kadar Hz. Ömer’in(r.a.) bilmediği bir şeyi ona söyledi: “Sen Muhammed’in(s.a.v.) peşine düşeceğine, önce enişten ve kız kardeşine bak!” dedi ve onların Müslüman olduklarını söyledi. Hz. Ömer(r.a.) duyduklarını doğrulatmak için hemen kız kardeşi Fâtıma bint Hattâb’ın(r.a.) ve eniştesi Saîd b. Zeyd’in(r.a.) evine doğru yöneldi. Eve yaklaştığında, içeriden bazı sesler geldiğini duydu. O anda da Habbâb b. Eret(r.a.), evin sakinlerine yeni nazil olan Kur’ân âyetlerini okumaktaydı. Hz. Ömer(r.a.) hiddetle kapıyı açtı ve içeriye girdi. Habbâb(r.a.) evin bir köşesine saklandı, okunan âyetleri ortadan kaldırdı. Hz. Ömer(r.a.) ise onlara ne okuduklarını sordu, Müslüman olup olmadıklarını sorguladı ve önce eniştesine, sonra kız kardeşine birer tokat vurdu. Kız kardeşi “Ne yapacaksan yap, senden korkmuyoruz. Biz iman üzereyiz.” deyince o esnada kız kardeşinin ağzından süzülen kanlar bir anda Hz. Ömer’i(r.a.) çok üzdü. İşte bu hadise onun gönlünü İslâma karşı yumuşatan üçüncü olay oldu. Hz. Ömer’in(r.a.) yüreği yumuşayınca kız kardeşine okuduklarının ne olduğunu sordu. Okunanlar Tâhâ Sûresi’nden birkaç âyetti. Hz. Ömer(r.a.) kız kardeşinden Kur’anı istedi ama Fâtıma(r.a.) yırtar korkusuyla vermedi. Hz. Ömer(r.a.) yırtmayacağına dair söz verince kız kardeşi ona, önce temizlenmesini söyleyerek duş aldırdı ve Kur’an’ı öyle verdi. Hz. Ömer(r.a.) onların ne okuduklarını temaşa ederken kapının arkasından Habbâb b. Eret(r.a.) çıktı ve “Vallahi! Ey Ömer! Ben, Resûlullah’ın(s.a.v.) senin için duâ ettiğini işittim!” dedi. Çünkü zamanında Efendimiz(s.a.v.) “Ya Rab! Bana iki Ömer’den birini ver.” diye duâ etmişti.

Duâda geçen Ömerlerden biri Amr b. Hişam yani Ebû Cehil diğeri ise Ömer b. Hattab(r.a.)’dı. Bunun üzerine, Hz. Ömer(r.a.), Efendimiz’in(s.a.v.) yerini sordu; Habbâb(r.a.) tarif etti ve o da dirilmek için Erkam’ın(r.a.) evinin yolunu tuttu. (İbn Hişâm, es-Sîre, I, 458, 459; İbn Esîr, el-Kâmil, II, 85-86; İbn Sa’d, Tabakât, III, 308-309.)

Dârü’l-Erkam’ın kapısında duran Bilal b. Rebâh(r.a.), Hz. Ömer’in(r.a.) geldiğini gördü ve hızlıca içeri girdi. “Eyvah Ömer geliyor!” dedi. Üç gün önce iman eden Hz. Hamza(r.a.) da oradaydı ve Hz. Bilal’in(r.a.) bu telaşı üstüne “Kimse endişelenmesin. O Ömer ise ben de Hamza’yım!” diye karşılık verdi. Kapı açıldı, Hz. Ömer(r.a.) içeri girdi ve Efendimiz(s.a.v.) ona, “Gel Hattab’ın oğlu! Müslüman olacağın gün gelmedi mi? Sen de Ebû Leheb gibi Allah’ın kitabında zemmedilmeyi mi bekliyorsun? İnadın yeter!” dedi. Efendimiz(s.a.v.) Hz. Ömer’i(r.a.) yakasından tutup iyice salladı ve “İman etmeyecek misin?” diye sordu. Bunun üzerine Hz. Ömer’in(r.a.) dilinden , şehadet cümleleri döküldü ve orada iman etti. Kendisi ileriki yıllarda bu anları hatırlayarak “Resûlullah(s.a.v.) beni salladığında imanımın yerine oturduğunu hissettim.” buyurur. Ne gariptir ki, Hz. Ömer(r.a.) Resûlullah’ı(s.a.v.) öldürmek üzere çıktığı yolda kendisi can bulmuştur.

İman eder etmez Hz. Ömer(r.a.), Ömerliğini yapar ve “Ya Resûlullah(s.a.v.) onlar batıl, biz Hak değil miyiz? Biz neden saklanacağız? Onlara karşı durmamız gerekmez mi? Çıkalım Mekke sokaklarına imanı haykıralım.” Der ve onun bu söylemi üzerine Efendimiz(s.a.v.) “Ya Ömer! Sen Hattab’ın oğlu değil, Ömer-ül Fâruksun!” buyurur. Fâruk, Kur’an’ın diğer adı olup, iyi ile kötüyü, yanlış ile doğruyu birbirinden ayıran nur demektir ve Hz. Ömer(r.a.), “Fâruk” lakabını bu hadiseden sonra alır. O günden sonra da Hz. Ömer’in(r.a.) hayatına bir daha batıl giremez.

Yazar : Mehmet Yıldız

EN ÇOK OKUNANLAR

SON EKLENENLER

BENZER MAKALELER