FİRUZ, HZ. ÖMER’İ NEDEN HANÇERLEDİ?
HZ. ÖMER NEDEN OĞLU ABDULLAH B. ÖMER’İ KENDİSİNDEN SONRA HALİFE OLARAK BIRAKMAK İSTEMEDİ?
HZ. ÖMER ÖLMEDEN ÖNCE NEDEN ŞÛRA HEYETİ TOPLADI?
VEFATINDAN SONRA HZ. ÖMER’İN BORCUNU KİM ÖDEDİ?
HALİFELİK İLE SALTANAT ARASINDAKİ FARK NEDİR?
Hz. Ömer(r.a.) Hac ibadetini yerine getirmek için Arafat’taydı ve arkasında da Selmân-ı Fârisî(r.a.) vardı. Hz. Ömer(r.a.) o an: “Allah’ım! İslâm devleti genişledi, altımdakiler çoğaldı, benim gücüm zayıfladı. Ne olur bir an önce katına al. Benden önce sana ulaşan iki dostuma kavuştur ve bu ağır yükü bana taşıtma.” diye duâ etti. (İbn Sa’d, Tabakât, III, 393.) Selmân(r.a.) “Bu hal nedir?” diye sorunca da “Vallahi korkuyorum Selmân. Ben halife miyim, yoksa sultan mıyım?” diye cevap verdi.
Hz. Selmân(r.a.) hakikatli bir dosttu. “Eğer sen Müslümanların malından aldıysan onu kendin ve yakınların için kullandıysan sultansın. Yoksa korkma, sen bir halifesin!” dedi. İşte imamet ile saltanat arasındaki fark tam olarak buydu.
Bir gün Hz. Ömer(r.a.) rüyasında etini koparan bir horoz görünce bu rüyayı “Herhalde acemlerden birisi beni şehit edecek!” şeklinde tefsir etti. Arkadaşları “Ey Ömer! Medine’de toplam dört tane acem köle var. Ne gerekiyorsa uygulayalım!” deyince, “Olmaz, rüya üzerinden adam mı yargılanır? Suç işlemeden ceza verilir mi?” diyerek onları engelledi. Sonra da orada konuyu kapatarak Mescid-i Nebevi’de kendisinin şu duâsına âmin denmesini istedi: “Ya Rabb! Bana şehadeti rızık olarak ver. Medine’de ölmeyi bana kolaylaştır!”
Kızı Hafsa(r.a.) annemiz duâyı duyunca “Babacığım Peygamber’in(s.a.v.) şehrinde düşman mı var ki seni şehit etsin?” diye sordu. Hz. Ömer(r.a.) ise “Bilmediğiniz bir hadise var!” dedi ve anlatmaya başladı: “Bir gün ben, Ebû Bekir, Osman ve Efendimiz(s.a.v.) Uhud’un üstünde yürüyorduk. Dağ sallanmaya başladı. Efendimiz(s.a.v.) Uhud’a seslendi: ‘Ey Uhud! Yerinde dur. Senin üstünde bir Nebi, bir Sıddık, iki de şehit vardır.’ O bir Nebî Efendimiz(s.a.v.), bir sıddık ise Ebû Bekir’dir. Şehadet de Osman ile bana düştü ey kızım! Bu Efendimiz’in(s.a.v.) beşaretidir.” (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 6; Tirmizî, Menâkıb, 18)
Hz. Ömer(r.a.) bir gün Medine çarşısında gezerken, Mugîre b. Şû’be’nin Hristiyan kölesi Fîrûz en-Nihâvendî (Ebû Lü’lü) ile karşılaştı. Firuz: “Ey Mü’minlerin Emîri! Muğîre bana ağır haraç koydu, onu hafiflet.” deyince Hz. Ömer(r.a.) konuyu öğrenmek için “Haracın nedir?” diye sordu. Firuz: “Günlük iki dirhem.” deyince Hz. Ömer(r.a.) tekrar “Sanatın nedir?” diye sordu. Köle “Tüccarım, nakkaşım, demirciyim.” buyurdu. Aldığı cevaplar üzerine Hz. Ömer(r.a.) “Bu sanatlara göre haracını çok görmüyorum. Hem duyduğuma göre, sen ‘Yel değirmeni yapabilirim.’ demişsin.” dedi. Hristiyan köle, “Evet” diye onu doğrulamıştı ama haracı hafifletilmediği için de kızmıştı. O kızgınlıkla Halife Hz. Ömer’e(r.a.) şöyle dedi: “Sana öyle bir değirmen yapayım ki doğudan batıya dillere destan olsun!” Hz. Ömer(r.a.) son cümle üzerine, “Köle beni tehdit etti!” deyip evine gitti.
Zilhiccenin sonlarına doğru bir sabah namazı vakti, Hz. Ömer(r.a.) imamette namaz kıldırmaktaydı. O esnada arkasındaki acem, köle Firuz özel suikast hançerini çıkardı. Altı kez Hz. Ömer’e(r.a.) vurdu ve onu ağır yaraladı. Firuz kaçarken hançeri on üç sahâbiye daha vurdu ve onlardan da altısı şehit oldu. En son Abdurrahman b. Avf(r.a.) cübbesini onun üstüne atınca Firuz kaçamayacağını anladı ve hançerle kendisini de öldürdü. Hz. Ömer(r.a.), “Ey İbn-i Abbâs, bak bakalım beni kim yaraladı!” diye sordu. İbn-i Abbâs(r.a.) bir müddet dolaşıp döndü ve kendisini hançerleyenin Muğîre bin Şu’be’nin kölesi olduğunu söyledi. Bunun üzerine Hz. Ömer(r.a.): “Allah canını alsın, ben ona mârufu, doğru olanı emretmiştim!” dedi ve ilave etti: “Ölümümü, İslâm’a girdiğini iddia eden birinin eliyle yapmayan Allah’a (c.c.) hamdolsun!” (Zühri, Megazi, 68)
Hz. Ömer(r.a.) ağır yaralanınca İbni Abbâs(r.a.) onu hasta yatağında ziyarete gitti ve “Buradaki Ömer’dir, Peygamber(s.a.v.) arkadaşıdır, cennetle müjdelidir!” diye konuşmaya başladı. Onun bu sözleri üzerine Hz. Ömer(r.a.) “Kimi neyle övüyorsun sen?” dedi. İbni Abbâs(r.a.) “Vallahi sende olmayan tek bir vasfı söylemedim.” deyince Hz. Ömer(r.a.) gözyaşları içinde “Allah(c.c.) bana ‘Sevabın ile günahın eşit!’ desin ötesini istemiyorum. Eğer Allah(c.c.) beni bağışlamazsa vay Ömer’e(r.a.), vay Ömer’in(r.a.) anasına. Duysam ki bütün insanlar cennette, bir tek insan cehennemdedir. Vallahi korkarım ki o ben olayım! Duysam ki bütün insanlar cehennemde, bir tek insan cennettedir. Vallahi umarım ki o ben olayım!” dedi.
Halife’nin yaralanması üzerine diğer sahabeler de yanına gittiler ve “Ey Ömer! Sen de Hz. Ebû Bekir gibi yap. Kendinden sonra oğlun Abdullah b. Ömer’i bize halife bırak!” dediler. Hz. Ömer(r.a.) ise onlara “Olmaz! Bir eve bir kurban yeter.” (Müslim, İmâret, 11.) dedi ve kendisini vazife noktasında İslâm’a kurban gördüğünden o eve ikinci bir kurbanı fazla gördü.
Kendisi vefatından önce bir şûra heyeti topladı ve “Halifeyi o şûra heyeti seçecek.” buyurdu. Hz. Ömer’in(r.a.) belirlediği şûra heyetini Allah Resûlü’nün(s.a.v.) hayattayken razı olduğu on kişiden altısı oluşturuyordu. Aslında bu sayının yedi olması lazımdı ama o yedi kişiden birisi eniştesi Saîd bin Zeyd(r.a.) olduğundan, Hz. Ömer(r.a.) “Yakınlarım burada olamaz!” diyerek onu şûra heyetine almamıştı. (et-Taberi, II, 580; İbnü’l-Esîr, I, 487.)
Hz. Ömer(r.a.) vefat etmeden önce oğlu Abdullah(r.a.) ile kızı Hafsa’yı(r.a.) yanına çağırdı ve: “Oğlum, kızım ben size miras bırakamadım. Ama borçlarımı bıraktım. Ben ölünce evimi satılığa çıkarın. O para da yetmezse Adiyyoğulları’na gidin ama benim borcumu kapayın!” dedi. Babalarının vasiyeti gereği evlatları Hz. Ömer(r.a.) vefat edince evi sattılar ama yine de para borçları ödemeye yetmedi. Fakat onların Adiyyoğulları’na gitmelerine de gerek kalmadı. Çünkü sahabeler kalan borcu kendi aralarında toplayıp ödediler.
Yazar : Mehmet Yıldız