KUR’AN-I KERİM KİMİN ZAMANINDA KİTAP HALİNE GETİRİLMİŞTİR?
KUR’AN-I KERİM’İ KİTAP HALİNE GETİRMEKLE VAZİFELİ SAHABE KİMDİR?
KUR’AN-I KERİM KİMİN ZAMANINDA ÇOĞALTILMIŞTIR? KUR’AN-I KERİM BUGÜNKÜ HALİNE NASIL GELMİŞTİR?
Yemâme’de hafızlar şehit edilince Hz. Ömer(r.a.), Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) yanına gidip: “Ey Ebû Bekir! Gel Kur’an’ı tek bir halde toplayalım.” der. Hz. Ebû Bekir(r.a.) önce endişelenir. “Allah Resûlü’nün(s.a.v.) yapmadığını ben nasıl yaparım?” deyince Hz. Ömer(r.a.): “O zaman vahiy devam ediyordu. Şimdi vahiy devam etmiyor.” der ve Hz. Ebû Bekir’i(r.a.) ikna eder. Bu iş için vahiy kâtipliğine Zeyd bin Sâbit(r.a.) seçilir. Zeyd bin Sâbit’in(r.a.) annesi Nevar(r.a.), kocasını Evs ve Hazreç’in büyük savaşları Buas harbinde kaybeder. Eşini orada cahiliye üzere kaybedince üzülür ve: “Ben oğlumu hak yoluna vereceğim.” der.
Oğlunu Bedir Harbi’ne gönderir ama oğlu henüz on üç yaşındadır. Boyunun küçüklüğünden dolayı beline bağladığı kılıç yerde sürünüyordur. Allah Resûlü(s.a.v.) on üç yaşındaki birisini Bedir Harbi için orduya almayınca annesi Zeyd’in(r.a.) çok iyi bir hafızası olduğunu kanıtlar. Efendimiz(s.a.v.) bakar ki Zeyd’in(r.a.) muazzam bir hıfz yeteneği var. Onu o yaşta vahiy kâtipliğine alır. Efendimiz(s.a.v.) Yahudilere güvenmediğinden Zeyd bin Sâbit’ten(r.a.) onların dilini öğrenmesini ister ve Zeyd(r.a.) on beş günde Yahudilerin dilini, on yedi günde de Süryaniceyi öğrenir.
Sahâbeler o dönem Kur’an’ı deri parçasına, hurma dallarına, yassı taşlara ve kemiklere yazıyorlardı. Zeyd bin Sâbit(r.a.) bütün ayetleri şahitleri ile topladı ve Hz. Ebû Bekir’e(r.a.) teslim etti.
Hz. Ebû Bekir(r.a.) hilafetinden sonra Hz. Ömer’e(r.a.); Hz. Ömer(r.a.) ise kendisinden sonraki halife henüz belli olmadığı için bu nüshaları Efendimiz’in(s.a.v.) eşlerinden birisi olan kızı Hz. Hafsa’ya(r.a.) teslim edecektir. O günlerde İslâm orduları Kafkaslara dayanmıştır. Farklı kıraat sıkıntıları başlamış ve bu hadise, fitneden çok çekinen Hz. Huzeyfe’yi(r.a.) ürkütmüştür. Huzeyfe-tül Yemani(r.a.) gelir ve Hz. Osman’a(r.a.) durumu anlatır. O da nüshaları çoğaltma kararı alır. Bu vazife ise yine Zeyd bin Sâbit’in(r.a.) omuzlarındadır. Üç Kureyşli ve Zeyd bin Sâbit(r.a.) bir komisyon kurarlar. İhtilaf halinde Kureyş lehçesi asıl olduğundan Kur’an o lehçe ile yazılır ve Hz. Hafsa’dan(r.a.) alınan nüshalar altı nüsha olarak çoğaltılır. Çoğaltıldıktan sonra insanlar o nüshalardan okusa da yine Hafsa(r.a.) annemizin yanına gidip: “Ben böyle okudum ama sendeki nüshalar ile aynı mı?” diye sormaya devam ederler. Dönemin Medine valisi Mervân böyle bir olayın ileride dine zarar vereceğini düşünerek, altı nüsha muteber kalabilsin diye Hafsa(r.a.) annemizde olan ilk nüshayı yakar.
Daha sonra kıraat bir ilim dalı olur. Ondan sonra da hareke mevzusu başka bir gündem haline gelir. Çünkü mesela: “Allah’tan hakkıyla âlimler korkar.” ayetindeki bir-iki harekenin yeri değişse ayet: “Allah âlimlerden korkar.” (haşa) manasına dönüşmektedir. O yüzden hareke de bir ilim dalı olur ve Kur’an’ın harekelenmesi kararı alınır. İkinci asrın ortalarına doğru Kur’an bugün bildiğimiz Kur’an olur.
Yazar : Mehmet Yıldız