CEMEL VAK’ASINDA VEFAT EDENLERİN HEPSİ CENNETLİK Mİ?
Bunun cevabını tam alabilmek, aklımızdaki sorulara eksiksiz cevap verebilmek için Risale-i Nur’dan bir kesit ile başlayalım.
Hazret-i Ali(r.a.) zamanında başlayan muharebelerin mahiyeti nedir? Muhariplere (Harp edenlere) ve o harpte ölen ve öldürenlere ne nam verebiliriz?
Elcevap: Cemel Vak’ası denilen Hazret-i Ali ile Hazret-i Talha ve Hazret-i Zübeyr ve Âişe-i Sıddîka (rıdvânullahiteâlâ aleyhim ecmaîn) arasında olan muharebe, adalet-i mahzâ ile adalet-i izafiyenin mücadelesidir.
Adalet-i mahzâ “tam adalet” demektir ve “Ferdin hukuku hiçbir şey için feda edilmez.” düsturunu benimser. Bu adalet tarzını daha önceki hilafet zamanlarında Hz. Ebû Bekir(r.a.) ve Hz. Ömer(r.a.) uygulamıştır. Hz. Ali(r.a.) de içtihadında, o iki imamın içtihadını uygulamış ve “Katil kimse bizzat o bulunacak. Birinin suçundan dolayı onun ailesi, akrabaları, çevresi cezalandırılamaz!” demiştir. Diğer cephe olan Hz. Âişe(r.a.), Talha(r.a.) ve Zübeyr(r.a.) ise adalet-i izafiyeyi savunmuşlarıdır. Adalet-i izafiye “göreceli adalet” demektir ve “Toplumun selameti için birey hukuku feda edilebilir!” görüşünü benimser. Onun için onlar “Hz. Osman’ın(r.a.) katilleri olarak görünen zümre yargılansın!” demişlerdir.
Hazret-i Ali, adalet-i mahzâyı esas edip Şeyheyn zamanındaki gibi o esas üzerine gitmek için içtihad etmiş. Muârızları ise, Şeyheyn zamanındaki safvet-i İslâmiye adalet-i mahzâya müsait idi; fakat mürur-u zamanla İslâmiyetleri zayıf muhtelif akvam hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye girdikleri için, adalet-i mahzânın tatbikatı çok müşkül olduğundan, “ehvenüşşerri ihtiyar” denilen adalet-i nisbiye esası üzerine içtihad ettiler.
Yani Hz. Ali(r.a.), Hz. Ebû Bekir(r.a.) ve Hz. Ömer’in(r.a.) içtihadını seçerken; muarızları olan Hz. Âişe(r.a.), Hz. Talha(r.a.) ve Hz. Zübeyr(r.a.) zamanın geçmesi ve farklı pek çok olayın yaşanmasıyla, “İki olay var, ikisi de şerdir. Biz daha az şer olanı seçiyoruz.” demişlerdir.
Bizim şunu iyi bilmemiz gerekir ki içtihad etmek herkesin haddi değildir. Ancak müçtehidlik makamındaki kişiler içtihad edebilir. Mesela bir doktor tıp alanında müçtehiddir ve o doktorun ameliyatına girdiği hastası vefat etse bile doktor yine de parasını alır. Ama başka birisi doktor olmadığı halde ameliyata girip bir insanı iyileştirse bile ceza alır. Çünkü o müçtehidlik makamında değildir. İslâm hukukuna göre bir müçtehid doğru içtihad ederse iki sevap, yanlış içtihad ederse ise bir sevap alır. Yani bir insan müçtehidlik makamındaysa ne yaparsa sevaptır. O halde yaşanan bu hadisede Hz. Ali(r.a.) iki sevap alırken Hz. Âişe(r.a.), Hz. Talha(r.a.) ve Hz. Zübeyr(r.a.) de bir sevap almışlardır. Çünkü hepsinin makamı müçtehidlik makamıdır.
Münakaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için muharebeyi intac etmiştir. Madem sırf lillâh için ve İslâmiyetin menâfii için içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüt etmiş; elbette hem katil hem maktul, ikisi de ehl-i Cennettir, ikisi de ehl-i sevaptır diyebiliriz.
Yani Cemel Vak’ası’nda iki tarafta da vefat eden bütün sahabeler şehittir ve inşallah hepsi cennet ehlidir.
Yazar : Mehmet Yıldız