Süheyl bin Amr (r.a.) kimdir?

HomeMakalelerSahabelerSüheyl bin Amr (r.a.) kimdir?

Süheyl bin Amr (r.a.) kimdir?

HUDEYBİYE BARIŞ ANTLAŞMASI NE ZAMAN İMZALANDI? 

HUDEYBİYE BARIŞ ANTLAŞMASININ MADDELERİ NELERDİR? 

HUDEYBİYE’DE KUREYŞLİLER SULH İÇİN EFENDİMİZ’E KİMİ GÖNDERMİŞLERDİR? 

HUDEYBİYE BARIŞ ANTLAŞMASININ MADDELERİ YAZILIRKEN ‘RESULULLAH’ LAFZININ SİLİNMESİNİ İSTEYEN KİŞİ KİMDİR?

Mekke zamanı on üç yıl boyunca İslâm’ın en azılı düşmanlarından birisi de Süheyl bin Amr (r.a.)’dı. Lakabı Hatibu’l Kureyş yani Kureyş’in Hâtibi idi. Süheyl’in(r.a.) o derece güçlü dili ve hitabet yeteneği vardı ki Medine’nin ikinci yılında Bedir Savaşı’ndaki konuşmalarıyla müşrikleri galeyana getirmişti. Savaş sonu yetmiş müşrik ölü, yetmişi de esir olarak Müslümanların eline geçmişti. Esirlerden birisi de Süheyl(r.a.)’di. O esir düşünce Hz. Ömer(r.a.) bayram ederek “Ya Resûlullâh(s.a.v.)! Bizim arkamızdan sürekli konuşan Süheyl’i bana ver de şunun dişlerini sökeyim!” diye izin istemişti. (Üsdü’l-Gàbe, 2: 372; Mektûbât, s. 99.) Efendimiz(s.a.v.), onu Hz. Ömer’e(r.a.) vermemiş ve “Süheyl bir gün öyle bir iş yapacak ki sen memnun kalacaksın.” demişti.  Hz. Ömer(r.a.) ise “Süheyl, Ömer’i memnun edecek ne iş yapabilir? Süheyl’den doğru çıkar mı?” diye içinden geçirmişti.

Aradan yıllar geçti, hicretin altıncı yılı oldu ve Kureyşliler ile Müslümanlar arasında Hudeybiye Barış Antlaşmasının imzalanacağı gün geldi. O gün Kureyşliler Efendimiz’le(s.a.v.) görüşmesi için birkaç tane elçi gönderdi ama Efendimiz(s.a.v.) onları muhatap almadı. Efendimiz’in(s.a.v.) üzerlerine yürüyeceği endişesine kapılan Kureyşliler bu durumdan fazlasıyla korktular ve en son alelacele sulh teklifinde bulunmak gayesiyle O’na(s.a.v.) Süheyl bin Amr’ın başkanlığında bir heyet daha gönderdiler. Kureyş müşrikleri üç kişilik bu heyete şu direktifleri verdiler: “Gidin, Muhammed’le(s.a.v.) sulh anlaşmasında bulunun. Fakat buradan dönüp gitmek şartıyla. Eğer bu şartı kabul etmezse anlaşmaya yanaşmayın.” (Sîre, 3:331; Müsned, 4:325.)

Süheyl’in gönderilmesi Kureyşliler tarafından Müslümanların devlet olarak tanındıklarının göstergesiydi ve Efendimiz(s.a.v.), Süheyl’in gelişini, isminin “kolaylık” mânâsını ifade etmesinden dolayı hayra yorarak, sahabîlerine, “Artık, işiniz bir derece kolaylaştı! Kureyşliler, sulh yapmak istedikleri zaman hep bu adamı gönderirler.” (Sîre, 3:331.) buyurdu.

Kureyş elçisi Süheyl bin Amr, Resûlullahın(s.a.v.) huzuruna vardı, uzun uzadıya konuştu ve sonra Efendimiz’e(s.a.v.) sulh teklifinde bulundu. Efendimiz(s.a.v.) sulh tekliflerini kabul ettikten sonra da sulh şartlarının müzakeresi yapıldı. Onlarda da anlaşmaya varıldı ve sıra anlaşma şartlarının yazılmasına geldi. Hz. Ali(s.a.v.) musalâhanın şartlarını yazmak üzere kâtip tayin edildi. Efendimiz(s.a.v.), Hz. Ali’ye, “Yaz! “Bismillahirrahmanirrahim.” dedi.

Süheyl bin Amr, buna itiraz etti. “Biz, Bismillahirrahmanirrahim’i bilmiyoruz. Sen böyle yazma!” dedi. Efendimiz(s.a.v.), “Öyle ise nasıl yazalım?” diye sordu.

Süheyl, “Bismike Allahümme, yaz” dedi. Kureyşliler, eskiden beri “Bismillahirrahmanirrahim” yerine “Bismike Allahümme”yi kullanırlardı. Efendimiz(s.a.v.), “Bismike Allahümme de güzeldir.” buyurduktan sonra Hz. Ali’ye(r.a.), “Haydi yaz: Bismike Allahümme” diye emretti. Hz. Ali(r.a.) de aynı şekilde yazdı. (Sîre, 3:332; Müsned, 4:325.)

Bundan sonra Efendimiz, Hz. Ali’ye(r.a.) şöyle yazmasını emretti: “Bu, Muhammed Resûlullahın, Süheyl bin Amr’la üzerinde anlaşmaya varıp sulh oldukları, icabının taraflarca yerine getirilmesi kararlaştırılıp imzaladığı maddelerdir.”

Kureyş heyeti başkanı Süheyl yine itiraz etti, “Vallahi, biz senin gerçekten Allah’ın Resûlü olduğunu kabul edip tanımış olsaydık, Beytullahı ziyaretine mâni olmaz ve seninle çarpışmaya kalkmazdık.” dedi.

Efendimiz(s.a.v.), “Peki nasıl yazalım?” buyurdu.

Süheyl, “Muhammed bin Abdullah diye kendi ismini ve babanın ismini yaz.” dedi. Efendimiz(s.a.v.), “Bu da güzeldir” buyurduktan sonra, Hz. Ali’ye(r.a.), “Yâ Ali, sil onu. Sil de Muhammed bin Abdullah yaz” diye emretti. (Müslim, 3:1410; Müsned, 1:342.) Hz. Ali, “Hayır! Vallahi, ben Resûlullah(s.a.v.) sıfatını hiçbir zaman silemem.” diye yemin etti. (Müslim, 3:1410; Müsned, 4:291.)

Bu arada Müslümanlar, Efendimiz’e(s.a.v.) karşı besledikleri muhabbet ve hürmetlerinin eseri olarak, “Biz, Resûlullah Muhammed’den(s.a.v.) başkasını yazdırmayız. Ne diye dinimiz uğrunda bu eksikliği, bu hakareti kabul ediyoruz?” diye yüksek sesle konuşmaya başladılar. Efendimiz(s.a.v.), Müslümanlara seslerini kısmalarını ve susmalarını mübârek elleriyle işâret buyurdu. Birden sustular. Bundan sonra Efendimiz(s.a.v.) Hz. Ali’ye(s.a.v.), “Bana o sıfatın geçtiği yeri göster.” dedi. Hz. Ali(r.a.), “Resûlullah” kelimesinin geçtiği yeri gösterdi. Resûl-i Ekrem Efendimiz(s.a.v.) de onu eliyle sildi. Yerine ise “İbni Abdullah (Abdullah’ın oğlu)” kelimelerini yazdırdı. (Müslim, 3:1411.) Müşrik heyetinin yukarıdaki itirazları, Müslümanların bu itirazları kabul etmeyişleri ve Efendimiz’in(s.a.v.) her iki tarafı yatıştırması sonunda sıra musalaha maddelerinin yazılmasına gelmişti.

Efendimiz(s.a.v.) ile müşrik elçiler arasında geçen konuşmalardan sonra karara bağlanan maddelerden mühimleri şunlardır:

1. Müslümanlarla müşrikler, huzur ve emniyet içinde yaşamalarını devam ettirmek için birbirleriyle on yıl harp etmeyeceklerdir.

2. Peygamberimiz(s.a.v.) ve sahabeler bu yıl Mekke’ye girmeyip, geri dönecekler, ancak gelecek yıl yanlarına yalnız yolcu silahı olan kılıç bulundurmak şartıyla gelip Kâbe’yi tavaf edecekler ve ancak Mekke’de üç gün kalacaklardır. Müşrikler ise, o sırada şehri boşaltacaklardır.

3. Medine’deki Müslümanlardan Mekke’ye iltica edenler Müslümanlara iâde edilmeyecek, fakat Mekke’den Medine’ye velev Müslüman dahi olsalar iltica edenler, istendiği takdirde geri verileceklerdir.

4. Arap kabilelerinden isteyen Peygamberimiz(s.a.v.) ile isteyen de Kureyş ile birleşmekte serbest olacaklardır. (Sîre, 3:332; Tabakât, 2:97; Müsned, 4:325; Taberî, 3:79.)

Efendimiz(s.a.v.) her ne surette olursa olsun Kureyş müşriklerini bir musalaha yazısı ile bağlamak ve bu surette İslâmın siyasî kudret ve mevcudiyetini hem onlara hem de bütün Arabistan halkına göstermek ve tanıtmak istiyordu. (Tecrid-i Sarih, Tere: Kâmil Miras, 8:164.) Bu sebeple, Kureyş heyet başkanı Süheyl’in zahiren Müslümanların aleyhinde görülen teklif ve maddelerini de kabul ediyordu. Bu inceliği bir anda kavrayamayan ashâb-ı güzin başından beri hem hiddetleniyor hem de zaman zaman itiraz ediyordu. İşte o hiddetlenenler arasında Hz. Ömer(r.a.) de vardı. Hz. Ömer(r.a.) o sinirle “Ya Resûlullah(s.a.v.)! Ah, bana o gün izin verseydin dişlerini sökseydim şunun da konuşamasaydı!” diyor, Efendimiz(s.a.v.) ise ona orada da aynı şeyi söylüyordu: “Ey Ömer! Süheyl bir gün öyle bir iş yapacak ki sen ondan memnun kalacaksın!”

Efendimiz(s.a.v.) Hicretin Onuncu yılının Zilkâde ayında iken hacca hazırlandı. Veda Haccında Efendimiz(s.a.v.) Mina’da saçını kestirirken Hz. Ömer(r.a.); pir-i fani, ihtiyar, boynu bükük birisinin o saçları topladığını gördü. Hz. Ömer(r.a.) “Kimdir bu?” diye sorunca etraftakiler “Ya Ömer! O Süheyl bin Amr’dır.” dediler. İlk şaşkınlığı burada yaşayan Hz. Ömer(r.a.) bir diğer şaşkınlığını da Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) hilafet döneminde yaşadı.

Efendimiz’in(s.a.v.) vefatından sonra Hz. Ebû Bekir(r.a.) halife seçildi ama Sakif bölgesinde Hz. Ebû Bekir’in(r.a.) halifeliğiyle ilgili ufak bir problem yaşandı. O problem etrafa yayılacağı anda Süheyl bin Amr(r.a.) Mekke’den gelen kendi arkadaşlarına karşı kılıcını çekti ve “Ey Mekkeliler! İslâm’a en son giren biz olduk. Şimdi halifeye biatı ilk bozan biz olmayacağız! Halifeye biatı bozan varsa kılıcım karşısındadır!” dedi. Bunu gören Hz. Ömer(r.a.) ise “Sadakte ya Resûlullâh(s.a.v.)!” dedi ve Efendimiz’in doğruluğuna bir kez daha şahitlik etti. Böylece, Efendimiz’in(s.a.v.) Bedir’de Hz. Ömer’e(r.a.) söylemiş olduğu söz tahakkuk etti ve Süheyl bin Amr(r.a.), Hz. Ömer’in(r.a.) de sevineceği bir makama gelmiş oldu.

Yazar : Mehmet Yıldız

EN ÇOK OKUNANLAR

SON EKLENENLER

BENZER MAKALELER